Ferman Karaçam - Acı

Ferman Karaçam - Acı

Kültür Edebiyat

seni de vururlar bir gün ey acı uçuşup durduğun kanatlarından sazın, sözün, türkülerin tükenir ellerin koynunda kalakalırsın şakaklarına kar yağıyor bilesin ey acı gül açan yüzlerimizde göğeriyor rengin senin de biz seni tâ eskiden tanırız hani göğüslerimize taş olur inerdin avuçlarımızda hira dağıydın al atların tan yerine ayarlanmış yelelerinde akdeniz rüzgarlarına karışan sendin

Sacit Onan'ın sesinden Ferman Karaçam'ın "Acı" şiiri;

Seni de vururlar bir gün ey Acı

Uçuşup durduğun kanatlarından

Sazın, sözün, türkülerin tükenir

Ellerin koynunda kalakalırsın

Şakaklarına kar yağıyor bilesin ey Acı

Gül açan yüzlerimizde

Göğeriyor rengin senin de

Biz seni

Tâ eskilerden tanırız

Hani göğüslerimize taş olur inerdin

Avuçlarımızda Hira dağıydın

Al atların tan yerine ayarlanmış yelelerinde

Akdeniz rüzgarlarına karışan sendin

Biliyorum

Hiçbir tarih yazmayacak

Ve bir sır gibi kalacak yakılan kitaplarda

Göbek bağı anasından henüz çözülmemiş bebelerimize

Mitralyözlerin Washington'dan ayarlandığını

Seni de yakarlar bir gün ey Acı

Bir taptuk kul gözlerinden vurursa

Parmakların eğri ağaç tutamaz

Çığlıkların çağlar aşar, duymazsın

Ve ben biliyorum

Örümceği, mağarayı, güvercini, asâyı

Ve İbrahim'in baltasını

Ben biliyorum

Nereden başladı bu kesik dans

Ve bu dansa karşı afyonlanmış hecin yüzlü insanlar kim?

Kim kimin yanında

Kim kimin karşısında

Meclis kürsüsünden konuşan bu adam kim

Üsküdar kız lisesinde okuyan genç kız

Çantasında kimin fotoğrafını taşıyor

Kadıköy vapurunda sigara tüttüren delikanlılar

Neden gülüyorlar ki

Seni de vururlar bir gün ey Acı

Filistin'de sapan taşlı çocuklar

Dalın, kolun, fidelerin budanır

Kuru bir kütükle kalakalırsın

Öyle bakmayın balkonlarınızdan

Fırat nehri ayrılık çıbanına tutuldu,

Damarlarımızı yırtıyor

Tuna nehri, onulmaz boşnak sızıları

Pompalıyor yüreğime

Plevne türküleri ağıtlara dönüşürken,

Çeçenya'da yiğitler

İnancın emeğin / ve aşk'ın

Kılcal damarlarına ulanıp sustular...

Ve ne Bağdat'tan

Ne Şam'dan

Ne Mekke'den

Ne Diyarbekir'den

Ne İstanbul'dan

Ne Buhara'dan

Bunca telefon direğine rağmen kimse kimseyi

Duymuyor

Seni de vururlar bir gün ey Acı

Halepçe'de soldurulmuş gül gibi

Bu sevdaya düşsen, sen de yanarsın

Suskun, sıcak, uzun yaz geceleri

Ve siz

Ey analar,

Hani siz, gecelerinizi böler, çocuklarınıza ninniler söylerdiniz

Hani siz, fatihler doğururdunuz...

Gelin kızların giysileri kirletildi

Çocuklar hep yetim kalıyor

'Elem yecidke yetimen feava'

Ve ben biliyorum

Ben biliyorum

İstanbul'un

Bağdat'ın

Diyarbekir'in

Mekke'nin

Buhara'nın

Birbirine nasıl bağlandığını, nasıl çözüldüğünü; sonra

Ey insan

Ey insanlık

Ayağa kalk

Kolları ve bacakları budanmış delikanlıları

Boyunları gövdesinden ayrılmış insanları

Gözleri uyur gibi kapanmış, kan pıhtıları içindeki bu çocukları

Gelişmiş laboratuarlarınızda dikkatle inceleyin

Ve bir gün

Bu dünya

Gül bahçesine dönecek

Bunu böyle bilin; ve

Unutmayın..

Ferman Karaçam

 

Paylaş