Herkesin geçmişinde bir Abdurrahim Karakoç vardır

Herkesin geçmişinde bir Abdurrahim Karakoç vardır

Kültür Edebiyat

Bizim üniversite yıllarımızın, belki de en çok dillerde dolaşan adıdır Abdurrahim Karakoç. Hangi MTTB'li, hangi Akıncı Genç söylemedi ki: "Koç Burcuna, Yay Burcuna / Bebeklerin Avucuna...

Bizim üniversite yıllarımızın, belki de en çok dillerde dolaşan adıdır Abdurrahim Karakoç. Hangi MTTB'li, hangi Akıncı Genç söylemedi ki: "Koç Burcuna, Yay Burcuna / Bebeklerin Avucuna / Minarelerin Ucuna / Hak Yol İslam Yazacağız..."

Birçoğumuz yazarın adını dahi bilmiyorduk, bir kısmımız sonradan öğreniyorduk o ismi, bir kısmımız ise Maraşlı Abdurrahim Karakoç adını önceden biliyorduk.

Benim için Abdurrahim Karakoç isminin biraz daha farklı bir hatırası vardır.

Öğrenciliğimizin üçüncü yılı... Erzurum'da, Kurşunlu Medresesi'nde kalıyordum. Eski adıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) olan Rusya, Afganistan'ı işgal etti. Her gün Rusların, Afganlara yaptığı zulümlerin haberlerini alıyoruz. Tek kanallı siyah-beyaz Televizyon (TRT), Radyolar her saat başı, Gazeteler her gün, gencecik iliklerimize işleyen katliamlardan bahsediyorlar.

Başta Bahattin Yıldız olmak üzere birçok arkadaşımız bir şekilde Afganistan'a ulaşıp Ruslara karşı savaşıyorlar.

Bir grup arkadaşla birlikte, biz de, gitmenin yollarını arıyoruz. Her yola başvuruyoruz. MSP var o zamanlar. "Rivayet Muhtelif", kimi Dernek (Akıncılar) gönderiyor diyor, kimi parti gönderiyor, kimi bazı isimlerden söz ediyor.

Her yöntemi deniyoruz, olmuyor. Bize; "oturun okullarınızı bitirin, esas cihat bu, hem siz, tüfek tutmasını bilmiyorsunuz, ne işiniz var" diyorlar.

İkna olmuyoruz. "Okullarımızı astık". Kurşunlu Medresesi'ndeki odaların sekiz numarasında iki kişi kalıyoruz, biri Konya'dan Ahmet Poçanoğlu, biri ben. Odanın tüm duvarlarını Afganistan yazılarıyla kaplamışım. O gün yalnızım. Sırtüstü yatmışım, üst ranzadayım. Tavana, yeni yazılar yapıştırdım, onları seyrediyorum.

Bir şekilde kaçmanın yollarını düşünüyorum. Sıkıntılıyım, gözüm Afganistan'dan, o haritadan başka bir şey görmüyor. Kulağım Afganistan dışında bir şey duymak istemiyor. Ruslara karşı kaskatı isyan halindeyim. İki elim başımın altında, gözlerim tavanda, belki de bir sinir krizine adım atmak üzereyim.

Ansızın ve çalınmadan kapı açılıyor. Fuat Sağıroğlu ile göz göze geliyoruz ve daha selam vermeden, uzun kolunu bana doğru uzatıp, işaret parmağını gözüme sokacak kadar yaklaştırıyor ve yüksek bir ses tonuyla: "unutma tez geçer zulmün ezası, sabretmeyi bileceksin tamam mı" diyor. Doğruluyorum ve "yaşamaya" başlıyorum o günden sonra.

İşte Abdurrahim Ağabey benim için de budur. Nur içinde yat ağabeyim, nur ol, Efendimize komşu ol.

Ferman Karaçam

http://www.twitter.com/fermankaracam

 

Paylaş