Türk sinemasının "Bican Efendi"si İsmail Galip Arcan vefatının 47. yılında anılıyor

Türk sinemasının "Bican Efendi"si İsmail Galip Arcan vefatının 47. yılında anılıyor

Kültür Edebiyat

Tiyatro ve sinema oyuncusu, araştırmacı, oyun yazarı, aynı zamanda çevirmen İsmail Galip Arcan'ın vefatının ardından 47 yıl geçti.

Türk tiyatrosunun ve sinemasının gelişmesinde önemli katkıları olan usta isim, 3 Kasım 1894'te İstanbul Üsküdar'da dünyaya geldi.İlköğrenimini Üsküdar'daki Revza-i Terakki Okulu'nda tamamlayan Arcan, Beşiktaş Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi'nde eğitim aldı.Arcan, 1910'da tiyatroya olan ilgisi üzerine Kuleli Askeri Lisesi'ndeki öğrenimini yarım bırakarak tiyatroya yöneldi.

"Tabib-i Aşk" oyunuyla sahneye adım attı

İlk kez Ahmet Fehim Efendi'nin topluluğunda, Ahmet Vefik Paşa'nın "Tabib-i Aşk" oyunuyla sahneye adım atan İsmail Galip Arcan, Namık Kemal'in "Akif Bey" oyunundaki başarısıyla da dikkatleri üzerine çekti. Usta oyuncu, 1910'da Burhanettin Tepsi'nin kurduğu Burhanettin Tiyatrosu'na katılarak Selanik turnesine çıktı ve bu turnedeki performansıyla olumlu eleştiriler aldı.İstanbul Şehir Tiyatrosu'na 1914'te öğrenci olarak giren Arcan, yeteneği sayesinde ilerleyerek, kısa sürede temsil heyetine seçildi. Arcan, 1920'de Fransa'ya giderek Fransa Eğitim Bakanlığının desteğiyle tiyatro konusunda araştırmalar yapmaya başladı. Paris'te üç yıl Mösyö Antuvan'ın gözetiminde araştırmalarda bulunan sanatçı, Comedie-Française ve Theatre L'Odeon'da görev yaptı

Tiyatro sanatı üzerine birçok araştırma ve inceleme çalışması gerçekleştirdi

Yaklaşık 1,5 yıl süre sonra Türkiye'ye dönen Arcan, Raşit Rıza Efendi Topluluğu'na girerek burada oyunculuk hayatına devam etti ve bir yandan da oyun yazarlığı denemelerine başladı.Usta oyuncu, 1923'te Fransa'ya dönerek tiyatro üzerine araştırmalarına devam etti. İsmail Galip Arcan 1925'te Türkiye'ye dönmesinin ardından, tiyatro ve sinema üstadı Muhsin Ertuğrul'un Ferah Tiyatrosu'na girdi.Daha sonra Muhsin Ertuğrul ve Behzat Butak ile bir topluluk kurarak Avrupa tiyatro tekniklerini Türk tiyatrosunda uygulamaya çalışan Arcan, bu topluluğun dağılmasından sonra Almanya'ya gitti ve Berlin'de Alman Tiyatrosu üzerine araştırma ve inceleme çalışmaları gerçekleştirdi.Almanya'dan döndükten sonra İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolarına giren usta tiyatrocu vefatına kadar burada yönetmen ve oyuncu olarak çalıştı.Arcan, Şehir Tiyatrolarında aralarında "Kafes Arkasında" (1930), "Müddeiumumi" (1931), "Bir Ölü Evi" (1932), "Süt Kardeşler" (1933), "Hamlet" (1934), "Müfettiş" (1935), "Venedik Taciri" (1930), "Bir Kavuk Devrildi" (1930), "Kafatası" (1932), "Ayak Takımı Arasında" (1936), "Kral Lear" (1937), "Kibarlık Budalası" (1941) ve "Kral Oidipus" (1947) gibi oyunların da bulunduğu yüze yakın oyunda rol aldı.


Sinemaya 1916'da çekilen "Himmet Ağa'nın İzdivacı" filmiyle başladı


Ankara Devlet Konservatuvarında 1932-1942 yılları arasında ve çeşitli kurumlarda diksiyon öğretmeni olarak görev yapan sanatçı, sinemaya ilk olarak, 1916'da çekilen "Himmet Ağa'nın İzdivacı" filmiyle adım attı."Ankara Postası" (1928), "Karım Beni Aldatırsa" (1933), "Aynaroz Kadısı" (1938), "Ölünceye Kadar Seninim" (1949) filmleri başta olmak üzere 1917-1956 yılları arasında 25'e yakın sinema filminde aktör olarak rol aldı.İsmail Galip Arcan, özellikle "Bican Efendi" seri filmlerindeki Bican Efendi karakteriyle, radyo oyunlarında da "Habibe Molla" tiplemesiyle ünlendi."Makyaj Notları", "Tiyatroda Makyaj" ve "Tiyatroda Diksiyon" adlı kitapları da kaleme alan usta sanatçı, uzun yıllar kendisi için "Türk sahnesinin en büyük aktörüdür." diyen Muhsin Ertuğrul'la Türk tiyatrosunu ve sinemasının gelişmesi içi çaba sarf etti.Arcan hakkında yazar Selami İzzet Sedes, ilim, fikir, sanat ve edebiyat dergisi "Yeni Mecmua"da 1940 tarihli yazısında şunları kaydetmişti:"Muhsin'in (Ertuğrul) en fazla rol aldığı eserler Galip'in tercüme veya adapte ettiği eserlerdir. Galip, sahnemizin en büyük makyaj ustasıdır. Bu kudret onda fıtridir. Bundan otuz sene evvel Tanin gazetesinin gece dersleri salonunda ilk defa sahneye çıkıp Fikret'ten manzume okumuş olan Galip, Üsküdar'da Fehim trupunda Molyer'in bir eserinde Sena rolü oynayan Galip, Darülbedayi aktörlerinden Galip, Milli Mücadele senelerinde kalpaklı Galip ve bugünkü Galip başka kimselerdir.Galip Arcan fevkalade cesurdur. Sanata her cephede göğüs germekten çekinmez. Sırasında şarkı söyler, sırasında bornozla görünür, sırasında mayo ve takunya ile arzı endam eder. Bir yıl içinde yirmi, otuz rolde görünmekten kaçınmamış olması da bu cesaretine delildir. Galip'in bir kudreti de birkaç devrin damgasını şahsında toplamasını bilmesidir. Vodvil ve hafif komedi oynayan Galip'te Fehim'i de bulursunuz. Trajedide de Galip arada sırada bir şimşek hızıyla size Burhanettin'i hatırlatır ve hazin, titrek konuştuğu zaman Mınakyan kulaklarınızdan gelip geçer. Galip'in en çok sevdiği şey tenkittir, kendi yazdığı zaman. En az sevdiği şey yine tenkittir, ben yazdığım zaman. Birçok rollerde Galip'i takdir ederim. Fakat asıl takdir ettiğim Galip, aileler arasında yeri olan, sözü sohbeti sevilen, hürmet gören 'efendi' Galip'tir. Kendi kendini yetiştirmiş olan Galip, kendi kendine tenevvür etmesini de bilmiştir. Bu bakımdan da Galip'in Türk sahnesine yaptığı manevi hizmetler çok büyüktür. Galip, manevi sahada sahnemizin yüzünü güldüren ve ağartan sanatkardır. Galip Arcan denildiği zaman her zaman yine Ertuğrul Muhsin'in sözü tekrar edilecektir, 'Galip, Türk sahnesinin en büyük aktörüdür.'."


Toplumun aksayan yönlerini komedi formuyla ele aldı


Aktör kimliğiyle ön plana çıkan İsmail Galip Arcan, edebiyat hayatına 1920 yılında Henry Bernstein'in "Bora" adlı eserini uyarlayarak başladı. Arcan, 1926'da 3 bölümden oluşan "Süt Kardeşler"i yayınladı. "Süt Kardeşler", 1976'da Ertem Eğilmez tarafından Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın "Gulyabani" romanı ile harmanlanarak sinemaya uyarlandı ve büyük beğeni kazandı.Arcan, tiyatro yazarlığını da "Kimsesizler" (1941), "Yalancılar" (1941) ve "Hava Parası" (1949) adlı oyunlarla sürdürdü. 1953'te "Bir Rüya" adlı çocuk oyununa imza atan sanatçı, oyunlarında toplumun aksayan yönlerini daha çok komedi formuyla ele aldı.İlk şiir kitabı "Benim Romanım: Şiir Miir"i, 1962 yılında okurun beğenisine sunan Arcan, Nurullah Berk, Sabri Berkel, Münif Fehim ve ressam Suavi tarafından çizilen resimlerle süslenen ve seksen sayfadan oluşan bu eserinde 1932-1962 yılları arasında kaleme aldığı şiirlerinden 38'ini neşretti.Arcan'ın ikinci şiir kitabı "Yaş 70: Fanteziler" 1965 yılında yayınlandı. "Ülkü", "Esi", "Yücel", "Azerbaycan Yurt Bilgisi", "Türk Yurdu", "Akademi Fikir Hayatları", "Perde Sahne" ve "Türk Tiyatrosu" dergilerinde tiyatro sanatı ve bu sanat dalının sorunları üzerine yazılar kaleme alan yazar, Jean Cocteau'nun "İnsan Sesi" ve Moliere'in "Gülünç Kibarlar" adlı tiyatrolarını Türkçeye çevirdi.Magazin dergilerinde de gülmece yazılarına imza atan sanatçı, 8 Ağustos 1974'te İstanbul'da 80 yaşındayken hayatını kaybetti.

 

 

Paylaş