Olmaz Olsun Bu Medya

Olmaz Olsun Bu Medya

Kültür Edebiyat

 Son zamanlarda eline bir mikrofon alan sokağa fırlıyor:

 -Abi parasını ödediğimiz aşılar gelmeyecekmiş, bu konuda ne diyorsun?

-Amca sence emekli maaşlarının zam oranları az değil mi?

-Teyze mutfaktaki yangın için ne diyorsun?

-Kardeş sence burslara yapılan zamlar yeterli mi?

-Abla yeni yapılan köprü ve yolların parasını biz ödüyormuşuz, bu konuda ne diyorsun?

-Dayı yeni yapılan Şehir Hastaneleri ekonomik olarak Türkiye’nin en büyük kamburu, diyorlar, sizin görüşünüz nedir?

Bu ve benzeri tuzak ve kaynağında yalan olan yüzlerce sorularla toplumun kafası karıştırılıyor, manipüle edilmeye çalışılıyor.

Eh yalanın da, manipülasyonun da parasını nasıl olsa ABD ve Avrupa ödüyor ya, salla gitsin, devran bu devrandır.

Corona denen illet milleti bunaltıp canından bezdirdi ya, Emperyalizmin yerli lejyonerleri, yeni bir Roma İmparatorluğunun temellerini örgütlemek üzere ABD ve Avrupa’nın emrine girmiş, onlar için, onlar adına paçaları sıvamışlar, milyonlarca dolar alıyor, haber siteleri kuruyor, eline mikrofon verdikleri genç yerli lezyonlarımızı sokağa salıyorlar.

Adım başı bir mikrofonlu genç halkı sorularla yönlendirmeye çalışıyor.

Amerika’nın Chrest Foundation adlı vakfından aldıkları paralarla Türkiye’de haber siteleri kuran gazetecilerin her birini ayrı ayrı ele alıp baktığımız zaman Türkiye medya sektörünün ve oradaki fenomenlerin çok ilginç dramatik sonuçları ile de karşılaşıyoruz.

Bu jönlerin her birinin 1970 ve 80’lerin azılı solcularından olduğunu, geçmişte ABD emperyalizmine karşı yürüyüşler yaptıklarını, işçi, memur ve basın emekçilerinin hakları için hukuk mücadelesi verdiklerini ve hatta yıllar önce, yine ABD’den yardım alan bazı gazetecileri yerden yere vurduklarını görüyoruz.

O günlerde ABD’nin dünyayı sömürdüğünü haykıran bu gazetecilerin bugün ise, aynı sömürücülüğünü daha bir katmerli hale getirmiş olan ABD’den aldıkları dolarlarla haber siteleri kuruyor, sokaklara muhabirler salıyor, ABD’nin emri ile Erdoğan düşmanlığı yapıyorlar.

Emperyalizm denen bu sömürü çarkını çeviren Batı, sömürdüğü ülke ve milletlerden elde ettiği kaynakların bir kısmını oradaki gazetecilere verme konusunda ne denli mahirdir, bunu elbette biliyoruz.

Avrupa Jön Türkleri koynunda besleyip, Abdülhamit’i tahttan indirterek Osmanlı’yı paramparça yaptı, ardından aynı yolun yolcusu gazetecilere binlerce yalan ve düzmece haber yaptırıp Menderes’i ve bakanlarını astırdılar, şimdi de ABD, bağımsız olmayı aklının ucundan geçirmeye başlayan İslam Dünyasının üstüne çullanıp kaynaklarının bir kısmını Türkiye’nin gazetecilerine paylaştırıp, Erdoğan’ı düşürmeye çalışıyor.

Yerli ve milli olan her hareketin karşına bukalemunvari her renge boyanarak karşı çıkan bu basın mensupları ve kurumsal yapıları öteden beri Türkiye’de beşinci kol faaliyetlerinin öncü gücü olmuştur.

Sultanları tahttan indirtmiştir.

Başbakan ve bakanları astırmıştır.

Darbeler yaptırmıştır.

28 Şubat’ta ise, mütedeyyin kesime yapılan işkence ve zulümlerin işaret fişeğini de aynı besleme medya yapmıştır.

Darbecilerin postallarına kadar eğilip, önlerinde mum gibi durmuşlardır.

Yerli olan her faaliyetin karşısına dikilmişlerdir.

Dışarıdan beslenmiş, içeride halka kafa tutup, milleti küçümsemişlerdir.

Rahmetli Özal döneminde Vehbi Dinçerler Milli Eğitim Bakanı olarak Türkiye’de son derece doğru işler yapan biri idi.

Fakat o zamanki Hürriyet’in sahibi olan Simavi bir yazı yazdı, üç gün aleyhte manşet attı, Dinçerler Bakanlıktan alındı.

Bugün ise bu konuda en ilginç olanlarını size söyleyeyim mi?

Birincisi, Kapitalist Amerika’nın bir kuruluşunun dağıttığı dolarlarla Türkiye’de

Gazetecilik yapanlara bazı sanatçı müsveddesi kimselerin ve sosyal demokrat, solcu kesimlerin sahip çıkıyor olması..!

İkincisi de; halkımızın ve gençlerin bir kısmının bu ve benzeri gazetecilerin yalanlarına, düzmece haberlerine inanıyor olması..!

Amerikalı vakıf, kendi sitesinde Türkiye’deki gazetecilere verdiği desteği açıklamasaydı haberimiz olacak mıydı?

Elbette hayır.

Ne var ki, bugünkü anlamda 1831 yılında Takvim-i Vekayi ile başlayan medya tarihimizde, gerek kurumsal olarak, gerekse köşe yazarı olarak yüzlerce “satılmışlık” örneği vardır.

Ne diyordu o zamanki bir gazeteci için, Büyük Doğu’nun 1965 yılının, 24 Kasımdaki sayısında Üstad Necip Fazıl: “ ..demir ellerin açtığı çelik kasalardan kaç para aldığını bizden ve milletimizden gizleyebilirsin, fakat Allah’tan gizleyebilecek misin?

 

NOT:

Tunus’ta Cumhurbaşkanı Kays Said’in yaptığı hukuksuz ve dış destekli olduğu açıkça belli olan darbenin asıl hedefinin Gannuşi ve Nahda üzerinden Libya, oradan da Türkiye olduğu elbette sır değildir.

Yani, bir taşla birkaç kuş vurma niyetiyle yapılan ve hiçbir yasal dayanağı olmayan bu zorbalığı ve bu darbeye sessiz kalan Batı Dünyasının riyakârlığını şiddetle kınıyor, İslam Dünyasında okur-yazar oranı en yüksek düzeyde olan Tunus’un entelektüel halkından, asker ve emniyet bürokrasisinden bu küstahlığa karşı durmasını bekliyor ve destekliyorum.

 

 

 

Ferman Karaçam - Haber 7 

fermankaracam@gmail.com 

fermankaracam@twitter.com 

twitter.com/fermankaracam 

facebook.com/fermankaracam 

 

 

Paylaş