Yaşlanıyoruz..!

Yaşlanıyoruz..!

Kültür Edebiyat

Anlaşılan o ki, çok gürültü yapıyoruz.

Bu gürültü yüzünden kendi iç seslerimizi ve ileride başımıza gelecek sorunları ıskalayıp geçiyoruz.

Türkiye’de hemen hemen hiç tartışılmayan, fakat bugün, özellikle batı toplumlarının en büyük açmazlarından biri olan yaşlanma sorunu nihayet bizim de kapımızı çaldı.

Bugün olduğu gibi üzerinde konuşmamaya, tartışamaya ve çözümler üretmemeye devam edersek, hiç şüpheniz olmasın on, on beş yıl sonra Türkiye’nin canı çok yanacak ve o zaman üretilecek çözümler de çözüm olmaktan çıkacak. 

Şurası, hoşumuza gitse de, gitmese de bir gerçek olarak önümüzde duruyor: evet, batılı hayat tarzı, aile yapısı ve sosyal kodları ile bizimkiler arasında oldukça büyük farklar var.

Fakat bu farklar ne kadar derin olursa olsun zamanla biz değişiyor, dönüşüyor ve sonunda onlara benziyoruz. 

Yıllarca övünüp durduğumuz sağlam aile yapımız, genç nüfusumuz ve o sarsılmaz sosyal kodlarımız da daha önce eleştirip durduğumuz batının aile yapısı ve sosyal düzeni ile yavaş yavaş aynılaşıp benzeşmeye başladı. 

Nüfus artış hızımız çok sert düştü.

Yaşlanıyoruz.

Genç nüfusumuz yavaş yavaş eriyor.

Daha fazla geç kalmadan, bu ölümcül gidişi durdurmanın çözüm ve çarelerini hayata geçirmeliyiz. 

Bu meseleyi Cumhurbaşkanımız sık sık nikah törenlerinde dile getiriyordu.

Pandemiden dolayı o da olmayınca unutulup gitti. 

Ta ki, yeni bir nüfus sayımı yapılıp, hakikat ortaya çıkıncaya kadar.

Türkiye İstatistik Kurumu adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre 2020 yılının nüfus sonuçlarını açıkladı. 

Açıklanan sonuçlara göre 2019 Yılında 83 milyon 154 bin 997 kişi olan Türkiye’nin nüfusu, 459 bin 365 kişi artarak, 2020 Yılı itibariyle 83 milyon 614 bin 362 kişi oldu.

2019 Yılında binde 13,9 olan artış hızı, çok sert bir biçimde düşerek, 

2020 Yılında 5.5 oldu.

Yani, bir yıl içinde nüfusumuz 8.4 oranında düştü.

Türkiye'nin, 13 yıl geriye doğru giderek 2007 ve 2020 yılı nüfus piramitleri karşılaştırıldığında, doğurganlık ve ölümlülük hızlarındaki azalmaya bağlı olarak, yaşlı nüfusun arttığı ve ortanca yaşın ise daha fazla yükseldiği görüldü. 

Türkiye nüfusunun ortanca yaşı 32,7'ye yükseldi.

Orta yaş nüfusun artışını uzmanlar, gelecek felaketi yani ilerideki yaşlanmanın en önemli belirtisi olarak görüyorlar.

Diğer yandan çocuk yaş grubu olarak tanımlanan 0-14 yaş grubundaki nüfusun oranı %26,4'ten %22,8'e geriledi.

65 ve daha yukarı yaştaki nüfusun oranı ise %7,1'den %9,5'e yükseldi.

2020 yılında, çalışma çağındaki her 100 kişi, 33,7 çocuğa ve 14,1 yaşlıya bakmaktadır.

Bütün bu veriler sonuç olarak bize, nüfusumuzun yavaş yavaş yaşlandığını, genç nüfus oranımızın düştüğünü, çalışanların azalarak, bakmak mecburiyetinde oldukları yaşlı oranının arttığını gösteriyor.

Diğer yandan, Teknoloji tüm dünyayı derinden etkiliyor ve her şey çok hızlı değişiyor. 

Bu değişime ayak uyduramayan ülke ve toplumlarda önemli sorunlar ortaya çıkıyor.

Esas itibari ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin parlamenter sisteme göre önemli bir avantajı, bu sorunlara hızlı çözümler öretmektir. 

Nüfus yaşlanması sorunumuzu gidermenin veya en azından yavaşlatmanın tek yolu aileyi, dolayısıyla anneyi merkeze almaktan geçiyor.

Bugün Türkiye’de yapılan sosyal yardımlar, ileri olarak gösterilen birçok batı ülkesinden daha az değildir.

Fakat bu yardımlar çok dağınık. 

Onlarca kalemden oluşan bu yardımlar; ilk öğretimde eğitim görenlere yapılan yardımdan, özürlüye ve özürlü bakıcısına yapılan yardımlara, çocuk yardımlarından diğer sosyal yardımlara kadar önemli bir kısmı kadınlar üzerinden yapılmaktadır. 

Halbuki Türkiye, anne olan her kadını SGK kapsamına alsa ve anne olduğu tarihten itibaren de cüzi bir miktar maaş verse hem yaşlanma, hem de aile konusundaki birçok kronik problemi çözmüş olacaktır. 

Hem böylece, Erdoğan’ın sık sık dile getirdiği, aile konusundaki eksiklikler de temelden ele alınmış olacaktır. 

 Ferman Karaçam - Haber 7 


 

Paylaş