İnsanlar Donarak Ölürken....

İnsanlar Donarak Ölürken....

Kültür Edebiyat

Memleket kuzeyden güneye, doğudan batıya, dört bir yandan kuşatılmış, milyonlarca muhacir, düşman bombalarından kurtulmak için malını, mülkünü, varını, yoğunu bırakıp, sınırlarımıza kuru canlarını zar, zor atmışlar.

 Aç, susuz, çıplak, yaralı ve bakımsız, bir dilim ekmeğe, bir bardak suya muhtaçlar.

Soğuktan donan, açlıktan, ilaçsızlıktan, kan kaybından, çeşitli hastalıklardan ölen onlarca insan varken bu da nereden çıktı kardeşim?

Lavabodan, israftan, tuvaletten bahsetmenin sırası mı şimdi, diyebilirsiniz? 

Haklısınız.

İlk bakışta bana da öyle geliyordu. 

Hatta birçok defalar gözlerimle gördüğüm, ufak tefek müdahalelerde de bulunduğum halde, pek de üzerinde durmamış, yazmaya gerek görmemiştim.

Bir kaç gün önce, değerli dostum ve rutin perşembe toplantılarımızın müdavimlerinden biri olan, Celalettin Cingöz aradı ve yaşadıklarını, gördüklerini, biraz da öfkelenerek anlattı, bu konuya mutlaka değinmenin gereğinden söz etti.

Söyledikleri çoğumuzun bildiği, yaşadığı ama bir türlü üstesinden gelemediğimiz şeyler.

Çocuklarımız, gençlerimiz aşırı israfçı.

Bazı gençlerimiz tamamen fütursuz.

İsrafın, mütedeyyin kurumlarımızda da olması ayrıca üzücü.

Lavabolarda su ve peçete israfının haddi, hududu yok......

Halbuki, yaşadıkları evler, yurtlar, okullar oldukça konforlu.

Bulundukları hemen her mekânda doğalgazla ısınıyorlar.

Suları akıyor, elektrikleri kesintisiz ışıltıyor, ısıtıyor.

Giyimleri, kuşamları son derece şık, bakımları mükemmel.

Çalıştıkları, okudukları, barındıkları mekânlarda yemeleri, içmeleri bir, iki kuşak önceki bizlere göre adeta çağ atlamışlar gibi farklılar. 

Bütün bunların yanında, eşyayı, suyu, elektriği, kâğıdı kullanımlarına baktığınızda içinizi sızlatan, hatta birkaç defa üst üste rastlayınca insanı kahreden görüntüler de var: 

Memleketin her tarafında; ekmekte, suda, kâğıtta, yemekte yapılan israfın haddi, hesabı yok.

Ama, asıl acıtıcısı; terbiyenin, ahlakın, edebin, adabın, görgünün... Örneği olması gereken mütedeyyin kurumlarımızda da gençlerin israf konusunda bu denli fütursuz olması.

Yurtlarda, birçok kurum abdesthanelerinde, koltuk altına on beş peçeteyi sıkıştırıp kullanan mı dersiniz!

Suyu sonuna kadar açık bırakıp, çoraplarını çıkaranlar mı dersiniz!

Abdestini bitirip, üstünü giyindikten sonra üç beş peçete koparıp, kupkuru ellerinde ufalayıp atan mı dersiniz! 

Öte yandan, elinde paspası ile sürekli yerleri temizleyen, kurulayan ve biten peçetelerin yerine yenilerini koyan insanların bu arkadaşlara hizmetlerini aksatmadan sürdürmeleri.

Yani, her şey dört dörtlük ama israfın haram olduğunun eğitimini de alan gençlerimizde beklenen, özlenen, israf anlayışı yok.

Bir kaç defa, dayanamayıp, hemen yan tarafımda abdest alırken, sonuna kadar musluktan buharlı, buharlı boşuna akıtılan sıcak suyu, genç arkadaşın ters ters bakışlarına aldırmadan, Celalettin Cingöz gibi, ben de kapamıştım fakat, nereye kadar?

Yapmayın arkadaşlar, yapmayın gençler...!

Bilirsiniz ki, nimetlerin devamı şükürle olur.

Sadece kuru lafla şükür olmaz. 

Şükür hem fiili, hem de kavli olmalıdır.

Bir zamanlar, bu musluklardan su sesi yerine, yıllarca tısss diye boş hava sesi dinlemiş bu kulaklar, görmüş bu gözler sizin yaptığınız israfa tahammül edemiyoruz. 

Daha şundan 26 yıl önce, bildiğiniz o güzel Çamlıca’yı adım başı delik deşik edip su çıkardılar ve her kuyunun başına birer pompa koyup su sattılar..!

Tankerlerle evlere su taşıdılar.

Mahallede anons edilirdi, mahallelere haftada bir kere, sadece bir ya da iki saat süre ile su verilirdi.

Benim oturduğum Üsküdar/Bağlarbaşı’nda gece saat 03’de akıtılır, saat 05’de kesilirdi.

Su verilirdi ama üst katlara da çıkmazdı, yıllar boyu, iki saat içinde suyumuzu, eşimle birlikte, zemin kattan 5. kata kovalarla taşımışımdır. 

İnsanlar, doğal Çeşme başlarındaki kuyruklarda birbiri ile su kavgası yapar, bıçaklanan ve yaralananlar olurdu. 

1994 Yılından yani, Tayyip Erdoğan’ın belediye Başkanı olmasından önce şu İstanbul’da bir damla su için ne bedeller ödendi. 

Siz, İmam Hatip, İlahiyat öğrencileri ve tüm gençlerimiz bu ülkenin, bu ümmetin bu coğrafyanın geleceği, umudu ve örneğisiniz, yarınki imamları, müftüleri, yöneticileri, âlimleri, önderlerisiniz. 

Sizler bizim, bugünümüz, yarınımız ve göz bebeğimizsiniz. 

Bu israf, başkalarını bilemem ama, size hiç yakışmıyor.

Yanı başımızda insanlar soğuktan donarak ölürken, Allah bunun hesabını bizden sormaz mı ? 


CÜMLEDEN CÜMLEYE.....

Cümleden cümleye başlığımızın altına bugün, belki insaf ve iz’anları harekete geçirir diye, çöpe atılan ekmekleri Türkiye’den, diğerlerini de hemen sınırlarımızın dibinden olmak üzere birkaç görüntü paylaşıyorum. 

Ferman Karaçam - Haber 7 

fermankaracam@gmail.com 

fermankaracam@twitter.com 

twitter.com/fermankaracam 

facebook.com/fermankaracam 

 

Paylaş