Ecevit, Baykal ve Kılıçdaroğlu
Mustafa Bülent Ecevit:
11 yıl önce, 5 Kasım 2006 yılında kaybettik.
İsmet İnönü, genç yaşında onu CHP’ye genel sekreter
yapmıştı.
Daha sonra kendisini Genel Sekreter yapan İnönü’yü devirerek
genç yaşta, yaşlı kurt İnönü’nün tahtına oturdu.
CHP’yi “ortanın solu” gibi, ömür boyu anlatamadığı bir
kavram ile yönetmeye çalıştı.
Ezilenlerin umudu olmaya çalıştı.
Nihayet Başbakan oldu ama ezilenleri tüp gaz, sigara ve
margarin kuyruklarında iyice yere yapıştırdı.
Dürüsttü ama siyasete kazandırmaya çalıştığı kavramlarının
içi bomboştu.
Duygusaldı, kitleleri coşturma konusunda yetenekliydi.
Ekonomik meselelerdeki düşünceleri hiçbir zaman fantezinin
ötesine geçemedi.
Milliyetçiliği gerçekti.
En başarılı olduğu süreç şüphesiz 1974 yılında MSP/CHP
koalisyonunun Başbakanı olduğu 8 aylık kısa dönemdir.
Fakat bu dönemde de Başbakan Yardımcısı olan merhum Erbakan
Hoca’nın gölgesinde kalmıştır.
Ve nihayet sonuçta, reel politik denen canavara yenilen bir
şairdi Ecevit.
Deniz Baykal:
Siyasi tarihimizin en kritik olaylarından biri, daha önce de
söylemiştim, Baykal'ın kaset olayıdır.
Bu olay, spontane gelişen ve bir parti liderinin özel
hayatını ilgilendiren basit bir konu olmanın çok daha ötesinde, Türkiye'nin
geleceğine dönük, Türkiye'yi şekillendirmeye yönelik bir harekettir.
Baykal'ın yönetim biçimi, kurmay takımı, milliyetçilik ve
laiklik anlayışı, Türkiye'ye uygulamak istediği projeleri, üslûbu, dizayn
ettiği CHP kadroları, bir bakıma Türkiye’deki geleneksel sol/sosyalist
kalıplara uyan bir nitelik taşımaktaydı.
Baykal ve ekibi belki katı laikçi ama çok daha yerli bir
görünüme sahipti.
Baykal döneminde; Jön Türkler-İttihat Terakki çizgisinin
tipik Türkçü/Ulusalcı karakteristik özelliklerini CHP'nin tepesinden tabanına
kadar görmek mümkündü.
Kabaca söylemeye çalıştığımız bu yapısıyla CHP, Türkiye
siyasetini özellikle seküler Kürtler üzerinden dizayn etmek isteyen küresel
çevrelerin planına uymamıştı.
Baykal döneminde, Güneydoğu’da tamamen eriyen, büyük
kentlerde de Kürt seçmenini kaybeden CHP ile yapılacak şey kalmamıştı.
Kılıçdaroğlu:
Bu sebeple, bazı medya organlarında, özellikle de Fetö'nün
Radyo, Televizyon, Dergi ve Gazetelerinde, daha önce SSK'nın Genel Müdürlüğünü
yapan Kemal Kılıçdaroğlu parlatılmaya başlandı.
Eski Genel Müdürün en önemli ve “işe yarayan” özelliği
Kandil’deki PKK lider kadrolarının(!) çoğunun meşrebiyle uyumlu olmasıydı.
Aynı zamanda, seküler Kürt Partisinin lider kadrosuyla da
yani HDP ile de bu meşrep birebir örtüşüyordu.
İşte bu uyum, Pensilvanya'da böyle zamanlar için özel olarak
beslenen
sahte imamın harekete geçirilmesini gerekli kılmıştı.
Düğmeğe basıldı ve Baykal'ın özel hayatından derlenen
kayıtlar servis edildi.
Ancak, Kılıçdaroğlu kendisinin, Baykal'ın yerine
geçirileceğine pek inanmamıştı.
Her ne kadar sürekli cilalanıp parlatılmış, hatta
Türkiye'nin Gandhi’si olduğuna inandırılmış olsa da, CHP'nin Genel Başkanlığı
için kendisini yeterli görmemişti.
Bu sebeple, Baykal'ın yerinde gözü olmadığını söylemiş, bu
konuda asla geri adım atmamıştı.
Ne var ki, aradan çok kısa bir süre geçtikten sonra
Kılıçdaroğlu çark etmiş, söylediklerini unutmuş ve CHP'nin başına geçmek üzere
yola koyulmuştu.
Çünkü o, ileride CHP-HDP koalisyonunun Başbakanlığı için
ikna edilmişti.
Bütün bunlar Kılıçdaroğlu’nu hem Bülent Ecevit’ten, hem de
Deniz Baykal’dan ayırır.
Kılıçdaroğlu çirkin bir komplonun sonucunda CHP liderliği
koltuğuna oturtulmuştur, bulunduğu yere kendi mücadelesi sonucunda gelmiş
değildir.
Bu sebeple Kılıçdaroğlu, diğer iki liderle asla mukayese
edilemez.
Kılıçdaroğlu’nun yerliliği; iki ülkenin savaşması halinde,
Türkiye’yi değil İran’ı destekleyeceğini söyleyen Milletvekilini bağrına
basması ile inanılırlığını kaybetmiştir.
Koltuğa oturduktan sonra üslûbunu giderek çirkinleştirmesi,
onun, hala üzerinden ezikliğini atamamasının sonucudur.
Ecevit ve Baykal hiçbir zaman küresel mühendislik
hesaplarına prim vermemişlerdir.
Tam tersine Kılıçdaroğlu, proje bir lider olarak doğmuştur.
Ferman Karaçam - Haber 7