Orta Çağın Kaldırdığı Örtü

Orta Çağın Kaldırdığı Örtü

Kültür Edebiyat

 Bayım, genetik hastalığı olan bir beynin üstünü “helalleşmek” gibi masum bir örtüyle kapatmaya çalışmak, yıllarca hayal edilen bir iktidar sefasının makus talihine bir kez daha yenilmek gibi bir acı sonla noktalanınca, yani, Pandora’nın kapağı açılınca sanırım “takke düştü, kel göründü” vaziyeti oldu ve bu sebeple son günlerde suratınız düşmüş.

Olabilir, hakikatin, geç de olsa ortaya çıkmak gibi hiçbir sefih yaratığın akıl erdiremediği muteber bir özelliği vardır.

Ben sizi anlıyorum bayım, ben sizi çok iyi tanıyorum da, şu benim kopasıca dilimde bir hal var; sizi, ne sizin kendinize ne de bizden olup da sizin sahte yüzünüze inananlara anlatamadım bir türlü. 

Zavallı bizimkiler..!

Ağaç kökü üzerinde yükselir dedim, bunlar kökünü inkar ettiler, meyveleri de hiç olmamıştı zaten, kendilerine yaptırdıkları mevsimsiz ve hileli aşılama tutmadı, ne kadar yüzünüze gülerlerse gülsünler onlarla yola çıkmayın dedim, anlatamadım bir türlü..!

Çünkü onların, sizin yüzünüze bakıp gülmeleri, sizde Orta Çağ zihniyetinin softa bir suratını hayal etmelerinden dolayıdır. 

Onların anladığı Orta Çağ: kara, yobaz, gerici, softa ve çağdışı. 

Özgürgiller familyası böyle biliyor, böyle anlıyor bizi, kendilerini de 

Yemyeşil Olimpos dağının zirvelerinden fışkıran soğuk yayla suları ile arınmış zümrüt taşından yapılma bir tanrı heykel sanıyorlar. 

Bizim kıblemiz Kâbe.

Özgürgillerin Kâbe’si ise, Olimpos dağı eteklerindeki özgürlük şatosunun uçsuz bucaksız bahçelerinde hayal ettikleri yüce ve erişilmez güzellikteki Artemis’in heykelidir. 

İki ayrı dünya.

İki ayrı felsefe.

İki farklı dünya görüşü.

Bu iki ayrı dünya görüşünün bir coğrafyada olmasından dolayı nice iyi niyetli çabalar görüldü geçmişte.

Necip Fazıllar, Sezai Karakoçlar, Nurettin Topçular ve daha niceleri bu büyük gaye için binlerce kalem ve kâğıt eskittiler. 

Fakat olmuyor, olamıyor İşte..!

Öyle değil mi Özgür Efendi?

Çünkü evet, dünyanın en meşhur bilim adamlarından olan Fuat Sezgin Hoca bile anlatamıyor.

Hoca diyor ki: sizin Orta Çağ diyerek aşağıladığınız aydınlık dönemde yani, bundan tam sekiz asır önce El Cezeri mühendisliğin temellilerini attı. Bugünkü bilgisayardan neyi biliyorsanız, işte o bildiklerinizin babası da El Cezerî denen adamdır. 

Yine Orta Çağ dediğiniz o zaman diliminde; Battâni ve Ebul Vefa denen bilim adamları, dünyanın en büyük keşiflerinden sayılan trigonometriyi keşfettiler, şu anda bütün dünyada tanjant, kotanjant... diyerek kullanılan değerlerin temellerini bu adamlar attı.

Gıyasüddin Cemşid adındaki bilim insanı senin Orta Çağ dediğin zamanda insanlığın günümüzde hala kullanmakta olduğu ondalık kesiri buldu ve izahını yaptı. 

Yine Orta Çağda, Ali Kuşçu adlı bilim adamı astronominin temellerini attı ve Ali Kuşçu’nun bu konu ile alakalı kitabı yakın zamanlara kadar Batıda birçok Üniversitede ders kitabı olarak okutulmuştur. 

Yine Avrupa ve Amerika’da AVICENNA adıyla tanınan ve kitapları üniversitelerde okutulan İbnî Sina tıp ilminin babasıdır.

Ve kimyanın, atomun babası Cabir bin Hayyan’dan, mikrobu Pasteur’den dört yüz sene önce keşfeden Ak Şemseddin’e, Birûni den, Farabi’ye, İdrisî’den, Piri Reis’e, Batılıların EL GEBRE olarak tanıdığı El Cabir’den,  Ebu Ma’şer’e... daha binlerce bilim insanının buluşları Orta Çağdan başlayarak dünyamızı aydınlatmıştır. 

Eğer dünyada Orta Çağ diye adlandırılan bin yıldan fazla zaman diliminde Müslüman İlim insanlarının emeği, alın teri, bilimsel çalışmaları, sanat atılımları, büyük keşifleri olmasaydı, kim bilir dünya daha kaç yıl karanlıkta kalacaktı. 

Fakat bunu anlamıyorsunuz bir türlü.

Acaba asıl mesele, Orta Çağdan ziyade, 1453’ü hazmedememe sorunu mudur diye, düşünmeden edemiyor insan. 

Çünkü sizin, zihniyetinizde ciddi bir sorun var.

Durup, durup Kur’an Kurslarıyla, Hacc ibadetiyle, giyim kuşamla yani, Müslümanların ibadetleri ile uğraşıyor hatta, küçümsüyor, aşağılıyorsunuz..! 

Bakın bu zihniyetin içinden geldiği için sizi çok iyi tanıyan ve bu tanışıklığını pahalıya ödeyerek Roma’da suikaste uğrayan merhum Said Halim Paşa bundan bir asır önce nasıl tespit ediyor sizin genetiğinizi: “..Özellikleri; içinde yaşadıkları halkı ve çevreyi boyuna kötülemek, izah ve ispat edemedikleri için, itham; anlayamadıkları için de inkar ederek ümitsizce tenkit ederler.

Kendi tarihimiz, kendi meselelerimizle uğraşmak bir tenezzüldür onlar için. Asırlarca önce kurulmuş bir devleti, dünya tarihine istikamet vermiş bir medeniyeti küçümsüyorlar. Yeni doğmuş bir toplum sanıyorlar bizi. Bu peşin hükümle peşinden koştukları Batı irfanı onları fikren kendi ülkesinden yabancı bir ülkeye göç etmeğe (muhacerete), ruhen de kendi tâbiyyetlerinden farklı bir tâbiyyete (tebdil-i tâbiiyete) sürüklemektedir...” 

Evet, siz bu medeniyete fikren de ruhen de yabancısınız, Özgür Efendi.

Keşke adınız Yorgo olsaydı, Mari olsaydı. 

Adınız Leyla, Molla, Özgür, İmam ve Ayşe olunca gardımız düşüyor. 

Orta Çağda, Müslüman bilim insanları insanlık için bunca aydınlık icatlar ortaya koymuşken siz, Özgürgillerin ruhunuza kazınan bugünkü heykelciliğinizin babası olan ve bilimin atası sandığınız Yunanlılar ise, sanat adına bakmaya utandığımız heykellerin ve mitolojik dedikoduların peşinde koşuyorlardı. 

Birini kısaltarak anlatayım aşina olmayan okuyucularımız için.

Mesela Yunanlılarca insanlığın babası olarak kabul edilen en büyük Tanrı Zeus, Prometheus’un kardeşi olan Epimetheus’a hediye olarak güzel bir kutu gönderir.

Bu hediye ilk ölümlü kadın olan Pandora’dır.

Pandora alımlı, etkileyici, güzel bir kadındır, Epimetheus ile evlenirler.

Fakat gel gör ki Pandora’nın dışı ne kadar güzelse, içi de bir o kadar, kötülüklerle doluymuş. Epimetheus büyük Tanrı Zeus’un kendisine gönderdiği Pandora’nın kapağını açınca, bütün dünyayı daha önce hiç bilinmeyen kötülükler kaplamış.

Meğer Tanrı Zeus’ta zaten bunu amaçlıyormuş, insanlığı kötülük kaplayınca Zeus muradına ermiş. 

İşte böyle Özgür Efendi. 

Demem o ki; Pandora kutusu gibisiniz, içinizde görülmemiş kötülükler taşıyorsunuz, milletin değerlerine düşmansınız, Orta Çağdan kastınız da bu, ayrıca, eskiden darbelerle elde ettiğiniz, fakat şimdi, darbe yaptıramayınca, hayalini kurduğunuz iktidara ulaşmak için;  elçilikten aldığınız Joe Biden’ın emirlerinin gereği olarak, millete ne kadar yalan söyler, ne kadar şirin görünürseniz görünün, kutu açılınca çirkinliğiniz ortalığa dökülüyor, suratınız düşüyor,  iyot gibi açıkta kalıyorsunuz..! 


Ferman Karaçam - Haber 7 

 

 

Paylaş