Tokyo-2020, Biz, Messi ve Para

Tokyo-2020, Biz, Messi ve Para

Kültür Edebiyat

 Benim sporla ilgim birçok çocuk ve gencimiz gibi takım tutarak başladı. Ortaokul ve lise yıllarımda biraz fanatik sayılabilecek kadar Galata Saraylıydım

 O zamanlar GS’ın yabancı ülke takımları ile Türkiye’de oynadığı maçların birçoğunu stadyumlarda seyretmişimdir.

Yirmili yaşlarımda, o zamanki adı SSCB olan Rusya Afganistan’ı işgal edince, bizim Türkiye basını futbol maçlarının yüzde biri kadar bu olaya ilgi göstermedi.

Dünyanın süper güçlerinden biri olan devasa bir güç, fakir ve mazlum olan bir ülkeyi neredeyse yutuyordu, fakat bizim basın Müslüman olan bu halka karşı tamamen ilgisizdi, böyle bir olay yokmuş gibi davranıyordu.

Buna karşılık, özellikle merkez medyada, her lig maçı gazetelerin ilk sayfalarında, manşetin üstünden veriliyordu.

Bu durum, benim spor anlayışımın değişmesi için milat oldu.

Şimdi ise; düzenli yürüyüşlerimi yapmaya çalışıyorum, haberlerde, futbol dışındaki sporlara kulak kabartıyorum ve torunum Zehra Ecren’in ısrarı ile Beşiktaş’lı olmam dışında futbolla ilgim de kalmadı.

Bir zamanlar kendi gelenek ve göreneğimizin sporu olan güreşle neredeyse dünyayı titreten Türkiye, şimdi ise biz, yüzden fazla kişi ile katıldığımız 2020 Tokyo Olimpiyatlarında, çeşitli spor dallarında 63’ü yine güreşten olmak üzere toplam 91 madalya aldık diye övünüyoruz.

Teknik direktörlerine trilyonlar ödediğimiz ve kibirden ayakları yere basmadan dolaşan adamlar ve futbol takımımızın ise yine, adı, sanı, esamesi yok.

Tıpkı 89 yılda yaklaşık 500 defa milli maç yapıp, sadece 2 defa dünya kupası, 3 defa da Avrupa şampiyonasında yarı final oynayıp sonuçta kaybettiğimiz maçlar gibi.

Neden mi?

Taklitçiyiz de ondan.

Her alanda olduğu gibi.

Bakın 1936’dan beri katıldığımız 23 olimpiyattan sadece 18 uluslararası olimpiyatta madalya almışız.

Bu madalyaların hemen hepsi de ata sporumuz olan güreş dalına aittir.

Niçin mi?

Çünkü; bir millet kendi değerleriyle millet oluyor da ondan.

Bir millet kendi kültürüyle; sporu, müziği, romanı, hikayesi, şiiri, edebiyatı ile başarılı millet oluyor.

Bir millet kendi diliyle, alfabesiyle millet oluyor.

Dilini, örfünü, geleneğini, harsını yaşayan Milletler tıpkı Japonya gibi, hem kendine ait yeni değerler üretmeyi başarıyor, hem de dimdik ayakta kalıyor.

Taklitçiler arasta kalıyor, topal oluyor, ne orijinaline yetişiyor, ne de kendine ait olanı üretebiliyor.

Biz de öyle, Cumhuriyetle birlikte her şeyimizden olduk ve bu yüzden de her şeye geç kaldık.

Ne kendimiz gibi olup güreşteki başarılarımızı yakalayabildik ne de, bir asırdan fazla geçmişimize rağmen bir uluslararası başarımız oldu ..!

Bunca yıldan beri, sadece Türkiye’nin içindeki liglerde dönüp durduğu ve uluslararası hiçbir varlığı görülmediği halde, futbol için hesapsızca tüketilen milyarlarca doların ve diğer kaynakların yüzde biri güreş, yüzme, okçuluk ... gibi sporlar için harcansaydı, Türkiye bugün sporda bambaşka bir yerde olacaktı.

Ayrıca futbolda da, akıllıca bir yatırımdan ziyade inanılmaz bir sömürü çarkı dönüp duruyor; hem gençlerimiz, hem de kaynaklarımız bu çark etrafında heder olup gidiyor.

Halbuki 47 milyonluk İspanya’nın, Barcelona takımı La Masia yani, çiftlik evi denen futbol okulunda felsefeden şiire, müzikten, sanat tarihine, etik değer derslerinden, tiyatroya her türlü eğitimden geçirerek Lionel Messi gibi üstelik İspanyol olmayan bir marka sporcu yetiştiriyor ve diğer yetiştirdiği futbolcuları da dünya pazarlarına satıp para kazanıyor.

Aynı şekilde on milyonluk Portekiz’in Lizbon’unda, yıldız futbolcu Luis Figo’nun başında bulunduğu “Puma Akademi’sinde” Ronaldo gibi markalar yetiştiriliyor ve yine Barcelona gibi bunlar da dünya futbol pazarlarına Lui Nani, Ricardo Querasma gibi futbolcuları pazarlıyorlar.

Bizim ayakları yere basmayan adamlarımız gibi, milyonlarca genç insanın kaburgalarının altından duygularına ve ceplerindeki üç kuruşlarına tamah etmiyorlar, ayrıca uluslararası başarıları da göz yaşartıyor.

Bir zamanlar dünya spor tarihinde; Kel Aliço’muzla, Koca Yusuf’umuzla, Adalı Halil’imizle, Kurtdereli Mehmed’imizle, biz de öyle değil miydik?

Daha da iyisi idik, ama o zamlar biz biz idik, şimdi kimiz ki?

Madem söz buraya geldi, dinlemek isteyenler için Ayna Grubu tarafından seslendirilen Koca Yusuf şarkısının linkini de paylaşalım:

https://youtube.com/watch?v=2RTNwwkT584&feature=share

 

 

 

Ferman Karaçam - Haber 7 

fermankaracam@gmail.com 

fermankaracam@twitter.com 

twitter.com/fermankaracam 

facebook.com/fermankaracam 

 

 

Paylaş