Bu Günler, O Günlerdir İşte..

Bu Günler, O Günlerdir İşte..

Kültür Edebiyat

 Hayatımızın kendi kulvarında bir akışı, bir rutini var. Her gün hemen hemen aynı saatlerde yatıp, aynı saatlerde kalkıyoruz.

 Yediklerimiz, içtiklerimiz farklı olsa da, aşağı, yukarı aynı öğünlerde yemek yiyor, çalışıyor, uyuyor ve uyanıyoruz.

Giydiklerimizin rengi, modeli, kalitesi farklı olsa da her gün elbise, ayakkabı, pijama ve iç çamaşır giyiniyoruz.

Çocuklarımızı, eşlerimizi, komşularımızı, dost ve arkadaşlarımızı her gün aynı isimlerle çağırıyoruz.

Ali’nin adını Mehmet’e vermiyor, Ayşe yerine Zeynep’i çağırmıyoruz.

Bütün bunlar bu dünyada oluyor ve dünya, kucağında taşıdığı bizi, bu alıştıklarımızla birlikte harmanlayıp bir kalıba sokuyor.

Alışıyoruz, kanıksıyor ve normal buluyoruz.

Dünyaya alışıyoruz.

Zamanı, eşyayı, başka insanları zaten olması gerekenler olarak kabulleniyoruz.

Bu kabulleniş bizi, belli bir süre sonra adeta uyuşturuyor.

Hatta öyle ki; düğünler, bayramlar, hastalıklar, sevinçler, hüzünler, ayrılıklar, kavuşmalar bile hayata, hayatımıza dahil olup, belli bir yaştan sonra onlar da bilinen, beklenen, zaten olması gereken rutinlerimizin arasına dahil oluyorlar.

Fakat dünya, bağrına bastığı, üzerinde taşıdığı, el üstünde tutup bütün bir alışkanlıkları ile birlikte sarıp sarmaladığı insanı bir anda fırlatıp atıyor.

Ölüm geliyor.

Ölüm, dünya ve onda bulduğumuz ve bağ kurduğumuz eşya ile irtibatımızı koparıyor, bir daha da geriye dönüp yarım bıraktığımız hiçbir şeyle buluşmamıza izin vermiyor.

Ölüm, keskin ve acıması olmayan bir kılıç gibi gelip, bizim olan her şey ile bağımızı koparıyor.

Kazandıklarımız, varlığımız, sevdiklerimiz, biriktirdiklerimiz, kıymetli, kıymetsiz neyimiz varsa sert ve soğuk bir vuruşla elimizden alıp burada bıraktırıyor ve bizi, çırılçıplak alıp götürüyor.

Bu bir şok halidir insan için.

Eğer ona, bir miktar hazırlığımız varsa sevdiğimiz birini alıp götürdüğünde, bu şoku, daha hafif atlatabiliriz, aksi halde şok bizi altına alır, aklımızı ve ruhumuzu tahriş eder.

Bugünler o günlerdir işte.

Sevdiklerimizle kucaklaşamıyoruz.

Sevinçlerimizi, kandillerimizi, kadir gecemizi, bayramımızı, mutluluğumuzu, hüznümüzü paylaşamıyoruz.

Bir ölüm provası yaşanıyor eşya ve dünya ile aramızda.

Ölüm ensemizde ve biz telefonlarla, sanal vasıtalarla sevdiklerimizi kucaklıyoruz; sıcaklıklarını hissedemeden, gözlerine jest ve mimiklerine bakamadan, onlara dokunamadan, bağrımıza basamadan birbirimizden adeta koparılıyoruz.

Dünya ile eşya ile ve en önemlisi de birbirimizle olan yakınlığımıza yani aramıza, ölümün gölgesi düştü.

Ne yaman bir hakikattir o..!

Kendisinden kaçışımız, kurtuluşumuz olmayan bir hakikat hatta bu dünya hayatında karşılaştığımız tek hakikat.

Nice krallar, kayzerler, imparatorlar, firavunlar ölümden kurtulmak için kaleler, yüksek korunaklı kuleler, taş binalar inşa ettirmişler, ama ölüm her yerde onları da bulmuş.

Zavallılar eğer, :”Her canlı ölümü tadacaktır” hakikatine teslim olsaydı onca cefayı çekmezlerdi.

Hamdolsun biz, bunu biliyoruz.

İster bir virüsle, ister başka şekilde biz de o hakikati tadacağız.

Bugün, ölüme daha yakın olarak hatta onunla iç içe yaşadığımız günlerden geçiyoruz.

Maskeler, eldivenler, mesafeler, diğer dezenfekte tedbirleri, haftalardır evlerimizde hapis hayatı yaşıyor olmamız bunların hepsi bize, kendimize manevi olarak çekidüzen vermemizi söylüyor.

Bugünler o günlerdir işte.

Bugünlerde arınmayı ihmal etmemeliyiz, artık son günlerini yaşadığımız oruçla arınıp temizlenmeliyiz.

Zira oruç;

Kafamızdaki bulanıklıkları,

İçimizdeki karartıları, lekeleri,

Ruhumuzdaki paslanmayı,

Çağın kirlettiği damarlarımızdaki her damla kanımızı KUR’AN kevserinde yıkamamız için önemli bir fırsattır.

Oruç;

Aşkın, ilmin ve alın terinin aydınlığında yükselerek sevgi medeniyeti olan medeniyetimize kavuşmak için bulunmaz bir nimettir mü’minler için.

Orucun bağışlayıcı ikliminde yeniden iç zenginliğini, kafa berraklığını, ruh parlaklığını elde etmeliyiz.

Bugünler o günlerdir işte.

Kadir gecenizi, ramazanınızı, bayramınızı tebrik ediyorum.

 

 

 

CÜMLEDEN CÜMLEYE....

ah bu seslerin sessizliği

hiç kimseler yok gibi...

 

Adem turan/ hayâl defteri

 

 

Ferman Karaçam - Haber 7 

fermankaracam@gmail.com 

fermankaracam@twitter.com 

twitter.com/fermankaracam 

facebook.com/fermankaracam 

 

 

Paylaş