İhsan Süreyya Sırma

İhsan Süreyya Sırma

Kültür Edebiyat

İnsan olarak, düşüncelerimiz zamanla değişiyor, birbirimizden birçok sebepten dolayı ayrıldığımız da doğru ama, hepimiz için hiç değişmeyen şey, zaman zaman dönüp arkaya bakıyoruz. 

Hele hele yaşlandıkça dönüp arkaya bakmalarımız da sıklaşıyor.

Ben de öyle yapıyorum.

Bir yerlerden bir sebep bulup geçmişe, yaşayıp arkada bıraktıklarıma; kimi takılıp kalıyor, kimi de bir göz atıp geçiyorum. 

Dönüp geriye bakmalarım sıklaşınca, yaşlandığımı da anlıyorum.

Geriye bakınca bir de, oralardaki kilometre taşlarını görüyorum.

Ardahan, Erzincan, Erzurum, Diyarbekir, Manisa, İstanbul da benim hayatımdaki kilometre taşlarının döşendiği şehirlerdir. 

Hepsinde hatıralarımız birbiriyle yarışacak kadar güçlü ve canlıdır ama Erzincan, Erzurum ve İstanbul başkadır.

Erzincan, lise yıllarımın kanı deli hareketliliğini, Erzurum, biraz daha olgunlaşmış gençliğimin hem kendimle, hem karşıt fikirlerle olan ölüm kalım mücadelesini hatırlatır. 

İstanbul mu?

İstanbul ise hepsini birden yani çocukluğumdan bugüne...

Erzurum için ölüm kalım mücadelesi dedim. 

Evet.

1970 ile 1980 yılları arasında Üniversite okumuş olan benim kuşağım, hayatta kalmak ve okulunu bitirmek için ölüm kalım savaşının içinden geçip gelmişlerdir. 

Bir günde, ortalama 20 genç insanın toprağa düştüğü o yıllarda hakkıyla diploma alabilmiş olmak, kahramanlığın bir başka adı olmalı.

Fakat o yıllarda diploma sahibi olmuş bu delikanlı kişilerin asıl büyük kahramanları arka plandaydı.

Ve onlar asla görünür olmayı seçmediler.

Onlar, gençlerin bilemediği ve Türkiye dışında, Türkiye için yazılmış bu öldürme senaryosuna karşı gençleri diriltme senaryoları yazdı ve yönettiler Erzurum'da ve daha birçok yerde. 

Adları Halis Emek'ti, Kemal Bıyıkoğlu'ydu, Ruhi Özcan’dı, İbrahim Erol Kozak'tı, Beşir Atalay'dı, Raşit Küçük'tü, İhsan Süreyya Sırma'ydı, Yusuf Ziya Kavakçı'ydı, Ali Şafak'tı, Ahmet Polat'tı....ve daha birçokları, bizim, Erzurum'daki gerçek kahramanlarımızdı. 

İhsan Hoca'yı O yıllarda ilk kez Doğu Kitabevinde görmüştüm.

Doğu Kitabevi Erzincankapı'da daracık, küçük ama işlevi büyük olan bir kitabeviydi.

Hoca, o zamanlar, adı İslami İlimler olan Fakültede, İslam Tarihi derslerine giriyordu fakat ben, o fakültede olmadığım için çoğunlukla adını duyar, kendisini tanımazdım.

İhsan Süreyya Sırma Hoca sık sık o daracık kitabevine gelir, sandalyeye oturur, bizler ayakta O'nu dinlerdik. 

Peygamber Efendimiz ‘den (as), İslam Tarihinden, Sahabeden anlatır, bizleri meraklandırır, bizi sokaktan, o her ayak bastığımızda bizi kendine doğru çeken mıknatısımız olan sokaktan kitaba, kitaplara, öğrenmeye, bilmeye ve bilerek yaşamaya doğru çekerdi.

O yıllarda sokak, bizim yaşımızda olanlar için son derece çekiciydi. 

Çünkü yurtlarda, evlerde, dersliklerde, amfilerde, fakültelerde, cadde ve sokaklarda yaralanan veya ölen insanlarla her gün beraberdik ve o gençler bir anda kopup gidiyordu etrafımızdan.

Kan, bizi sürekli sokağa çağırıyordu.

Ama aklı başında ve ne olup bittiğini iyi bilen büyüklerimiz de bizi okumaya, yazmaya, bilginin peşinden gitmeye çağırıyordu.

Durup onları dinlemek, genç insanları öylesine ısrarla sokağa çağıran bir ortamda elbette kolay değildi ama bizi, bizim bile farkına varamayacağımız şekilde ustaca yönetiyorlardı.

İhsan Hoca'yı sürekli dinledim.

İslam Tarihine karşı ilgim arttı.

Bu alanla ilgili birçok kitabı o sıralarda edindim. 

İhsan Hoca ile irtibatımız İstanbul'da, benim İslam, İlim ve Sanat, Kadın ve Aile, Gül Çocuk Dergilerinde çalıştığım 1985 ve sonrasındaki yıllarda da devam etti. 

O sıralarda,

Hoca'nın İslam Mecmuasında her ay bir makalesi yayımlanıyordu.

İhsan Hoca okumanın, okutmanın, bilmenin savaşçısıdır.

Kapkara bulutlar ardına itilip bir daha çıkamayan dolunayı bulup, çıkarmanın yılmayan savaşçısı, yorulmayan kahramanıdır.

Çünkü o, Efendimizin “Sahabenin her biri gökteki yıldızlar gibidir, hangisine tutunursanız, kurtulursunuz” emrini bize ulaştıran, onlardan örnekler sunan ve bizi, onları tanımaya, onlar gibi yaşamaya yönlendiren güzel bir insandır. 

Bazan bir Hoca, bazan bir ağabey, bazan bir dost, bazan bir arkadaş ve bazan da kurtarıcı el olurdu İhsan Süreyya Sırma o günlerde.

Sadece o günlerde mi?

Elbette hayır.

İhsan Hoca bir ömür Ortadoğu’da, Afrika’da, Avrupa’da ve özellikle Türkiye’de hala bir saka misali kuruyan dudaklara su vermeye, ötelerden kurtuluş iksiri taşımaya, sunmaya devam ediyor.

Hoca, 1944 yılında, Pervari’den yola çıkar. 

Pervari’de ilk eğitimini aldıktan sonra, Orta ve Lise eğitimini Siirt Lisesinde tamamladı ve yürüyüşüne Ankara İlahiyat, Batman, Fransa, Tunus, Erzurum, Sakarya ve Avusturya'da devam etti.

Arapça, Farsça, Fransızca ve İngilizce öğrenir, Kürtçe zaten anadilidir. Tunus'ta ünlü sosyolog Fadıl bin Aşur'un derslerine devam etmiştir ama, en önemlisi, çok değerli bir ilim adamı ve Hocaların Hocası olan Profesör Tayyip Okiç'in öğrencisidir. 

İhsan Süreyya Sırma katı laikçi, jakoben ve tek tipçi sistemin baskı ve şiddetini en çok hisseden İlim insanlarımızdan biridir.

Bu baskılara yoğun maruz kaldığı Erzurum ve Sakarya Üniversitelerinde ve hayatının her safhasında binlerce öğrenci yetiştirdi, yüzlerce kitap, makale yayımladı. 

Cumhuriyet Tarihinde, ilim ve irfan için, fakir bir Anadolu çocuğu olarak yoksul bir Anadolu kasabasından yola çıkıp, Dünya’ya açılmış, üstün başarılar sağlamış ender şahsiyetlerden biridir. 

Eserlerinin arasından, şiir olduğu için, kendime en yakın bulduğum Sen Geldin'den, yapacağım alıntıları aktarıp Hoca'ya da gönül dolusu saygı, minnet ve hürmetlerimi sunuyorum. 

Hayırlı ve uzun ömür dileyerek ellerinden öpüyorum. 


Veda Haccı 

Zengini, hem fakiri, hür olan, köle olan,

Mahşer provasında, Arafat'a sen geldin.


Günahsız olan yoktu, bağışlanma günüydü, 

Vakfede yalvarmaya, ihram ile sen geldin. 


Veda Haccındı artık, o mutlu yolculuğun, 

Mü'mini uyarmaya, hutben ile sen geldin


Zalimler ye'se düştü, zulümleri yok oldu,

"Ezmeyin,ezilmeyin" fermanıyla sen geldin. 


Kadının hakkı vardı, erkeğinin üstünde, 

Erkeğin hakkı'nın da, ilanına sen geldin.


Kan davası kalmadı, hem faiz yasaklandı, 

Irkçılığı yok eden, ilken ile sen geldin. 


Kapitalist sistemin, ne gaddar olduğunu, 

Faizi yasaklayıp, bildirmeye sen geldin.


Faşizme hayat yoktu, çektirdiğin sistemde, 

Irklar arası farkı, kaldırmaya sen geldin. 


"İnsan hayatı kutsal!" haykırarak dünyaya, 

Diktaları kaldıran, nidâ ile sen geldin. 


Kur'an ve Sünnet'ini, düstur yapıp hayata, 

Hayata düzen veren, miras ile sen geldin. 


CÜMLEDEN CÜMLEYE...


Bu tükenmez aşktan öte bir yâr-i munisim yok

Açım çok, ıstırabım, derdim ve mihnetim çok 


Ömrümün gülzârını savurur ruzigârın

Sinemde saplı durur sen yarin attığı ok 


Saplama hep sefama hançer-i ebrunu sen 

Ne olur bir defa da sancımın bağrına sok


Ahmet Efe / Bütün şiirleri - Nar Yayınları 


Ferman Karaçam - Haber 7 

fermankaracam@gmail.com 

fermankaracam@twitter.com 

twitter.com/fermankaracam 

facebook.com/fermankaracam 


 

Paylaş