Süleymani, Veliaht Franz Olabilir mi

Süleymani, Veliaht Franz Olabilir mi

Kültür Edebiyat

Biliyorsunuz, birinci dünya savaşı Veliaht Franz Ferdinand’ın vurulması ile başladı.

Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun Veliahtı Ferdinand eşi ile birlikte, 28 Haziran 1914 tarihinde Saraybosna’yı ziyaret ediyordu. 

Sırplar Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu işgalci olarak görüyordu.

Sırp Milliyetçisi Gavrilo Princip Veliahtı öldürdü ve birinci dünya savaşının fitili böylece ateşlenmiş oldu. 

Veliaht olup olmadığını bilemiyoruz ama Kasım Süleymani’nin İran için çok şey olduğunu biliyoruz. 

Çok şey; siyasetçi, stratejist, asker, iyi bir plan yapıcı, iyi bir suikastçı ve savaşçı, kusursuz bir istihbaratçı, son derece bağnaz bir Şii, belki Veliaht. 

Okurlarımızdan kimileri, bir insan için bütün bunları aşırı bulanlar olabilir, bir kişinin bu kadar çok yönlü olmasını yadırgayabilirler fakat bu görüşü savunanların, 1979 İran Devriminden sonra Afganistan, Pakistan, Irak, Lübnan, Suriye, Kuzey Irak Şii Yayını kimin, nasıl oluşturduğu konusunda biraz araştırma yapmalarını öneririm. 

Kasım Süleymani’nin, İran’ın ve Şiiliğin tarihinde çok önemli bir figür olduğunu dini lider Ali Hamaney’in, Süleymani’ye gösterdiği aşırı ilgiden ve direkt kendisine bağlı olarak çalıştırıyor olmasından da anlayabiliriz.

Hasılı, Kasım Süleymani hem İran’ın, hem de şii dünyasının büyük kaybı.

Buradan baktığımız zaman Avusturya-Macaristan İmparatorluğu için Veliaht Franz Ferdinand neyse, İran için de Kasım Süleymani odur.

Yani, üçüncü dünya savaşının fitilinin ateşlenmesine sebep olabilecek ağır bir kayıptan söz ediyoruz. 

Peki, tarafların aşırı tehdit ve birbirini korkutmak için söylediklerine de bakarak, bunlardan hareketle, bir savaş çıkacağı sonucunu çıkarabilir miyiz?

Elbette hayır.

Bunu anlamak için ülkelerin durumuna kısaca bakmak gerekir.

Amerika açısından;

ABD, Ortadoğu’da kendi kontrolü dışına çıkmış, İsrail’e tehdit oluşturacak hiçbir güç istemez, hele hele böyle bir gücün elinde nükleer silah olmasına asla müsaade etmez.

Nükleer silah işini bir tarafa koyarsak Ortadoğu’da bu ölçüleri zorlayacak üç ülke vardır.

Türkiye, İran ve Mısır.

Mısır şu anda tamamen ABD’nin kontrolü altında olduğu için orada ABD açısından bir sorun görünmüyor.

Türkiye’nin ise, Suriye’de üç operasyonuna kısmen göz yumdu ama daha ileri gitmesine razı olmadı ve güvenli bölgenin tamamlanmasını bile istemedi. 

Yani, Libya’yı, Libya’da olanları ve olacakları da bu cümlenin içine katarak rahatlıkla söyleyebilirim Türkiye, şu anda ABD başta olmak üzere, küresel güçler tarafından durdurulmuştur. 

Bundan daha ileriye gitmesi engellenecektir. 

Türkiye, ister müttefik olarak aynı şekilde ABD ile birlikte, NATO’da kalarak hareket etsin, isterse Rusya ile birlikte hareket etsin kısmi mevzilerde, kısmi kazanımlarından başka daha ileri kazanımlarına göz yumacaklarını sanmıyorum.

Dış politikada, Türkiye’nin bugün elde ettiği kazanımları; olağanüstü yerli ve milli silah atakları ve her ülke ile yürütülen siyasi- diplomatik becerileri sayesinde, dişleri ve tırnakları ile elde edilmiştir. 

Hala da o şekilde sürdürülüyor.

İran’a gelince; 

İran Ortadoğu’da özellikle ülkemizi içene alan bir Şii yayı oluşturmuştur ama, kendisi de ABD tarafından tamamen karadan ve denizden bir yay içine alınıp kuşatılmıştır.

İran, tıpkı Türkiye’nin kuzey Suriye’de durdurulduğu gibi, Kasım Süleymani’nin ortadan kaldırılması ile birlikte durdurulmuştur.

Savaşın çıkıp çıkmaması büyük ölçüde İran’ın atacağı adıma bağlıdır.

ABD Kasım Süleymani’yi öldürmeyi göze alırken, İran’ın da belli ölçülerde buna karşılık vereceğini hesaba katmıştır ancak, eğer İran intikamını alırken ABD’nin hazmedeceği ( absorbe edeceği) kadar küçük küçük eylemlerle yetinirse ABD buna sesini çıkarmayacaktır.

Ne var ki İran, daha büyük bir karşılık verirse ABD buna karşılık verir ve savaş kaçınılmaz olur.

İran da, bunu çok iyi bildiği için, muhtemelen ABD’nin ses çıkarmayacağı küçük karşılıklarla yetinecektir.

Yani, savaşın çıkmasını büyük ölçüde, İran’ın bundan sonra atacağı adımlar belirleyecektir.

 

CÜMLEDEN CÜMLEYE...

Gören gözün arkasında bilen bir kalp olmayınca, gafletle görür; herkesin gördüğü gibi ya da herkesin gördüğü kadar görür.

Aşk ise, başlardaki gözün gördüğü değil, kalp gözünün gördüğüdür.

M. Hakan Alşan/ Mesnevi’de İnsan 

Ferman Karaçam - Haber 7 

fermankaracam@gmail.com 

fermankaracam@twitter.com 

twitter.com/fermankaracam 

facebook.com/fermankaracam  

 

Paylaş