Konya’nın Yolları

Konya’nın Yolları

Kültür Edebiyat

 Ortaya şöyle bir soru atsak; “ Bir Milletin en önemli zenginliği nedir ? “ Bu soruya herkes kendi zaviyesinden bir cevap bulabilir.

 Mesela, kimine göre; Bir memleketin en önemli zenginliği doğal kaynakları ve madenleridir.

Kimine göre; üstün teknolojisi, katma değeri yüksek olan ürün bolluğudur.

Kimine göre; genç nüfus her şeyin fevkindedir. Nüfusu genç olan bir toplum sürekli yükselen bir değerdir, sürdürülebilir bir zenginliktir.

Kimine göre; eğitimli bir toplum her şeyin başı sayılır.

Ağır sanayi, bilgi, para, askeri güç gibi şeyler ekleyebilirsiniz.

Bunların hiç birine itirazım yok.

Her birinin kendine özgü önemi ve bir önem sıralaması da vardır elbette.

Ayrıca söz konusu zenginliğin önemi ülkenin coğrafi konuna göre de değişebilir.

Ne var ki, bana sorarsanız bir ülkenin her hal ve her şarta değişmeyecek olan en büyük zenginliği birlik ve beraberliğidir.

Ülkenin yetiştirdiği bilim, siyaset ve halk adamlarının arasında birbirleriyle olan ünsiyet, bağlılk, birlik ve beraberlik ruhudur.

Bu yüksek ruh toplumu dışarıya karşı diri, canlı ve topyekûn güçlü kılar.

Tarihte yüzlerce örneği mevcuttur.

Emperyalist İngilizleri Hindistan’dan kovan bu ruhtur fakat, en güzel örneğini kurtuluş savaşında ve Çanakkale’de yedi düvele karşı aç susuz savaşan bizim milletimiz vermiştir.

Son on yedi yıldan beridir de, aynı yüksek ruhla Türkiye’nin asırlık kronik sorunları çözüme kavuşmuş, sağlıkta, sosyal ve siyasal konularda devrim niteliğinde adımlar atılmıştır.

Ne var ki, Konya’lı Ahmet Davutoğlu yeni partisini açıklayınca ve o kronik sorunları Türkiye’nin sırtına yükleyen ve sürünmeye terkeden CHP zihniyeti ile kol kola girince, rahmetli Ali Ulvi Kurucu’nun hatıratından “Konya’nın Yolları Bataklık” başlığı altında söyledikleri aklıma geldi.

Ne demişti sevgili Nebi (as) âşığı rahmetli Kurucu: “ 1935 yılındaydı.

Babamın teyze oğlu Mehmet Bayraktar, Sakyatan köyünden buğdayını arabayla getirirken, Konya’nın beş kilometre doğusunda, ova köylerinden Tatlıcak köyü civarında çamura saplanmış.

Bir gün kuşluk zamanı, pederin Tekke Mahallesinde İmam olduğu Camiie, o üç kardeşten en küçüğü ağlayarak geldi.

Peder: ‘ Hayırdır İnşallah Mehmet’ diye sorunca, yetim çocuk dedi ki: ‘ Hocam, mezbahanın yanında arabamız kırıldı. Buğday çuvalları yolda kaldı.

Yağmur yağıyor.

Sana geldim.

Bize bir çare bul.

Baktık ki, yağmur yağmış, çamur, balçık.

Tekerler çamura saplanıyor, yan kayışları kopuyor, arabalar kırılıyor, atlar çatlıyor.

Zavallı köylü, yağmur yağsın ister: Ekini mahsülü var...

Yağmasın ister: Arabası çamura saplanır, ekini, mahsülü, buğdayı, samanı şehire götüremez...Peder o gün oradaki, toplanan halka şöyle dedi:...Şehrin hemen yanındaki, şu çamuru, bir şose yapamadılar; asfalttan geçtik...Burayı bir şose yapamayan devlet büyükleri, hükûmet büyükleri, her gece tâ fecre kadar âlem yapıp, içki içiyorlar.

Eminim ki o içki meclislerine bir haftada sarf edilen para, bu bataklığa harcansa, bu millet bu felaketten kurtulur...İdarecilerinde Allah korkusu olmayan millet, işte bu feci hallere düşer. Millet altı lira için taş kırmaya mahkûm, kırdığı taşlar da yol kenarında ziyan...Avrupa’dan içkiler gelir, ama yol yapacak bir silindir yok!

Bu cinayetleri, elbette tarih yazacak..”

Yazdı, tarih de yazdı, millet de gördü.

Hatta Konyalı Ahmet Bey de bölünmüş, asfaltlanmış, o gıcır gıcır yollarda şimdi fink atarak o yolları yapanların birlik ve beraberliğini nasıl bölüp parçalayacağının derin, stratejik planlarını yapıyor.

 

CÜMLEDEN CÜMLEYE...

Bende Mecnun’dan füzûn aşıklık istidâdı var/

Aşık-ı sâdık benim Mecnun’un ancak adı var.

 

Fuzûlî

 

Ferman Karaçam - Haber 7 

fermankaracam@gmail.com 

fermankaracam@twitter.com 

twitter.com/fermankaracam 

facebook.com/fermankaracam 

 

 

 

Paylaş