Gençler

Gençler

Kültür Edebiyat

Son yıllarda her ortamda karşılaştığımız, baba ve annelerden sık sık çocukları ile ilgili yakınmalar duyuyoruz.

Bu yakınmalar “normal” hepimizin bildiği yakınmalar değil.

Normal yakınma dediğim, tarihin her dönemde kuşaklar arasında yaşanan bilindik kopukluk ve iletişimsizlik.

Söylemek istediğim bu değil, bunun daha ötesinde oldukça önemli ve ciddi bir şikâyet.

Geçenlerde bir baba şöyle dedi:

" Oğlum iyi bir üniversitede okuyor, saygın, ünlü bir okul ve aile olarak hepimizin mutabık kalarak tercih ettiğimiz bir bölümün derslerini alıyor.

Ne var ki evladımız tamamen bizden koptu.

Evde olduğunda annesi yemeği odasına götürüyor, eğer götürmese uzun süre aç kalıyor ve iyice acıkınca gidip mutfaktan rastgele bir şeyler alıp atıştırıyor.

Bunun dışında, yüzünü, günlerce görmüyorum.

Onu çok özlediğim için zaman zaman odasına girip, sırf laf olsun, onunla konuşayım diye, takılıyorum, küçük latifeler yapıyorum ve bazı sorular soruyorum.

Sorularıma kısa kısa cevaplar verip susuyor.

Güldüğüne, hatta tebessüm ettiğine bile pek rastlamadım.

Bazen küçük kardeşleri bir takım şakalar yapıyor, etrafında dolaşıyorlar, ama o, ciddiye yakın bir eda ile kardeşlerini sadece izliyor.

Haliyle bu durum beni ve annesini çok üzüyor.

Bizi, uzun zaman rahatsız eden bu durumu, belki düzeltebiliriz diye ailece psikoloğa gittik.

Psikologdan hepimiz çok şey öğrendik ve birçok hatamızı düzelttik.

Ne var ki, oğlumda önemli bir değişme olmadı.

Psikolog, ‘belki uyuşturucu kullanıyordur, ona farkettirmeden izleyin’ dedi.

Çok sıkı takip ettim ve ettirdim, asla uyuşturucu kullanmıyor ama anlaşılan uyuşturucu kadar bağımlılık gösteren sosyal medya onu bizden koparıyor..."

Bu ve buna benzer ebeveyn şikâyetleri giderek yaygınlaşıyor.

Çocuklarımız birer, ikişer ailelerinden kopuyor.

Onlara bir türlü ulaşamıyor, sorunları ile ilgilenemiyor ve bir aile huzuru, mutluluğu paylaşmıyoruz çocuklarımızla.

Son yıllarda bu konu ile ilgili özellikle Avrupa da çok sayıda araştırma yapıldı.

Türkiye'de de hatırı sayılır makale ve kitap yazıldı, araştırma yapıldı ve sürekli de yapılıyor.

Bütün bunlara rağmen sosyal medya bağımlılığı bir afet olarak etrafımızı kuşatmış, evlerimizin içine kadar girmiş ve çocuklarımızı ailelerimizden koparmış durumda.

“ Ailelerimiz” diyorum fakat ne hazindir ki, ailelerimizin de bir sahibi yok artık.

Öylesine güçlü bir kasırgaya tutulduk ki, her birimizi bir yana savurup duruyor.

Anlaşılıyor ki;

Aksakallı bir ve ya birçok bilim kuruluna ihtiyaç var.

Yani, icraatta ki bakan, bakan yardımcısı, müsteşar ve diğer bürokratlara da yol gösterecek olan, Medine’dekine benzer bağımsız bir bilim kuruluna gerek var.

Meşhur tarihçi Şemseddin Sehavî’nin bildirdiğine göre Medine’deki bu kurul, yedi üyeden oluşuyor ve ilgili bakanlığın uygulayacağı politika ve yöntemleri belirliyor, bir bakıma bakanlığın yürüyüş rotasını çiziyordu.

Bilim kurulu;

Hazreti Harice (rh)

Hazreti Ebubekir’in (ra) torunu Kasım (rh) Hazreti Zübeyr’in (ra) oğlu Amr (rh) Hazreti A. İbn Avf’ın (ra) oğlu Ebu Selme (rh) Hazreti Sa’d İbn Müseyyeb (rh)...

Hazreti Süleyman İbn Yesar (rh)

Hazreti Ömer’in (ra) torunu Salim (rh)

Gibi, her biri alanında yetkin isimlerden oluşuyordu.

Bugün bakandan şefliğe kadar yönetme kabiliyeti dışında, konusu ile ilgili pek az bilgi ve kabiliyete sahip olan insanlar tarafından Türkiye’nin gençlik, eğitim, aile ve diğer meselelerine karar veriliyor.

Günümüzde görüldüğü gibi bu ise, sorunlarımızı çözmüyor.

M. Hamidullah Hoca’nın, İmam-ı Azam’la ilgili bir kitabında bahsi geçen bu bilim kurulu ile ilgili, nasip olursa önümüzdeki günlerde daha geniş bilgi vermeyi düşünüyorum.

NOT:

Dün Mısır Cezaevlerindeki mahpuslarla ilgili Fatih Camii Avlusunda bir etkinlik vardı.

İşkence ve çok ağır şartlar altında içeride tutulan bu kardeşlerimizin durumunu gündeme getirmek için emek veren Yâ Kebikeç Medya’yı, Hayrunnisa Çiçeği, Senem’i ve tüm diğer emeği geçenleri tebrik ediyorum.

Bu konuyu diri tutmak sadece birkaç kardeşimizin görevi olmamalı.

Hepimiz, Mısır Zindanlarını ve oralarda yapılan insanlık dışı muameleleri unutup, birer Mü’min olarak yaşamanın bir gün, yüzümüze çarpılacağını, unutmayalım...

CÜMLEDEN CÜMLEYE...

H. Reşid: Sana alakamızı pekiştirecek bir şey vermek istiyorum.

Behlül: Kimden aldınsa ona ver.

H.Reşid: Borcumuzu ödemek için sana mal verilmesini emrettik.

Behlül: Hayır ey mü’minlerin emiri, borç borçla ödenmez. Hakkı ehline geri çevir ve nefsinin borcunu nefsinden öde.

H. Reşid: Biz sana maaş bağlanması emrini verdik.

Behlül: Ya Halife! Allah’ın sana verip de beni unutacağını mı sanıyorsun?

—?

Sonra atına binip koşarak gitti.

Ebu’l Kasım en- Neysaburi / Akıllı Deliler

Ferman Karaçam - Haber 7 

 fermankaracam@gmail.com 

fermankaracam@twitter.com 

twitter.com/fermankaracam 

facebook.com/fermankaracam 

 

Paylaş