EYT

EYT

Kültür Edebiyat

Eski Türkiye’nin açtığı sosyal yaraların kapanması uzun yıllar alıyor.

Bu yaralar bugünden yarına kapanmıyor ama, kapandığını var saysak bile bedeli ağır oluyor.

Elbette, sadece sosyal yaraların kapanmasının zorluğu değil, iktidarda kalmak uğruna, bir ülkenin gelecek kuşaklarının sırtına yük yüklemek ne devlet adamlığına, ne de vatanseverliğe asla yakışmaz.

Milletini, vatanını seven, milletinin geleceğini düşünen, kendisi kaybetse dahi milletine kazandıran kaç devlet adamı var ki?

Devlet adamlığı da böyle kritik kararlarda belli oluyor.

Devlet adamı demek; hasbel kader ülkenin başına gelip, memleketin mevcut kaynaklarını tükettikten sonra, gelecek kuşakların kaynaklarını da heba etmek değildir.

1970- 90’larda ülkemizi yönetenlerin hemen hepsi birkaç yıllığına gelip gittiler, çoğunun adlarını bile hatırlamıyoruz. 

Ama bıraktıkları miras, yaptıkları tahribat o kadar büyük ki, altından kalkmak için topyekûn hepimizin ciddi bedeller ödememiz gerekiyor.

Benim gibi, yaşı müsait olanlar hatırlar; seçim mitinglerinde meydanlara çıkıp, iktidara gelirse herkesin bir evinin, bir de arabasının olacağını vadederek iki anahtar sallayanlar, 37 yaşında insanları emekli yapanlar, bu millete tamiri imkânsız zararlar verdi.

Daha önce yani, eski Türkiye’de erkekler 25, kadınlar da 20 yıl sigortalı olmuş ve bu süre içerisinde 5 bin gün prim ödemişse yaşına bakılmaksızın emekli ediliyordu. 

Diyelim ki, bir erkek 18 yaşında SSK’ya prim ödemeye başlamış ve 5 bin gün prim ödemişse 43 yaşında, bir kadın da 18 yaşında prim ödemeye başlamış ve bunu toplamda 5 bin güne tamamlamışsa 38 yaşında emekli oluyordu. 

O yıllarda yaş ortalamasının 65 olduğunu var sayalım, bu durumda ortalama 30 yıl boyunca yani, yaşının yaklaşık yarısından itibaren emekli yapıp maaş ödüyordu bu devlet. 

Buna hangi devlet dayanır?

Musluklardan sürekli kaynak akıtsanız da, eski Suud Petrol Bakanı rahmetli Zeki Yamani’nin dediği gibi ortaya, üretmeyen, tembel, şişko, emperyalizme bağımlı, ensesi kalın, emir almaya ve hazır yemeğe alışmış bir toplum çıkar.

Bizim musluklardan da Suudlar gibi para akmadığına göre, kısa zamanda sıfırı da tüketip, beyaz bayrak çektik ve Avrupa kapılarında bir milyon dolar dilenmeye mahkûm olduk. 

Eski Türkiye buydu.

Daha sonra 1999’da, 2002’de ve 2008’de yapılan düzenlemeler ile emeklilik kademeli olarak bir düzene sokuldu ve emeklilik için 7 bin gün prim şartı ile birlikte yaş şartı da ilave edildi. 

Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) 1999’dan önce prim ödemeye başlamış olanlardır. 

99’dan sonra işe girip prim ödemeye başlayanlar için zaten EYT’lilik söz konusu değildir.

Ve bunların sayısı da 6,2 milyon kadardır.

Çeşitli sebeplerle, bu sayının azalarak, 5 milyon civarında olduğunu kabul etsek bile, bu kadar insanın emekli edilmesi halinde devlete maliyeti yıllık yüz milyar TL civarındadır.

Başkan Erdoğan’ın, geçen gün çok ciddi bir risk yüklenerek ifade ettiği “Seçim kaybetsek bile EYT’lileri emekli etmek mümkün değildir” sözü alkışlanacak bir cümledir yani, bir devlet adamı duruşu olarak böyledir.

Ancak...!

Bu 5 milyon insanın kabahati nedir?

Geçmişte devlet imkânlarını çar çur edenler, hazineyi soyanlar, bir iki yıl koltuğa oturup seçimde harcadığı parayı çıkaracağım diye devlet malını yağma edenler var, var da var. 

Şimdilerde ise; haram yemekten dolayı iki yakası bir araya gelmeyen, bakım evlerinde, hastanelerde sürünen, biriktirdiklerini pay ederken birbirinin hayatına kast eden evlat sahiplerinin suçunu EYT’lilere mi yüklemeliyiz? 

EYT’liler arasında çok ciddi mağduriyet yaşayanlar var.

Sağlık hizmeti alamayanlar var.

Hasta olup çalışamayacak olanlar var.

Karı-koca, her ikisi de EYT’li olanlar var.

Evi kira olanlar, kirayı ödeyemediği için yıkık dökük yerlerde kalanlar, çocuğunu okutamayanlar var.

Demem o ki, bir orta yol bulunmalı.

EYT’li olan herkes emekli edilmemeli.

Mesela, karı- koca olanlar, çalışamayacak derecede özürlü olanlar, hasta ve bakıma muhtaç olanlar... vb .

Bunların tamamı elden geçirilsin ve emekli edilsin. 

Geriye kalanların da, kademeli emekli olma durumu yeniden bir takvime bağlansın.

Böylece, hem, insanların bizzat kendilerinin suçu olmayan bir mağduriyetin önüne geçilir, hem sayıları azaltılır ve hem de muhaliflerin elinden EYT’lileri istismar etme kozu alınmış olur. 


CÜMLEDEN CÜMLEYE....

Birbirimize, Kâbil’in, kardeşi Hâbil’e baktığı gibi değil, arının güle, gülün arıya baktığı gibi bakalım.

Bakalım ki, şu iki günlük dünyamız daha güzel olsun İnşallah...

İhsan Süreyya Sırma/ Seyahatnâme-i Süreyya 

Ferman Karaçam - Haber 7 

 fermankaracam@gmail.com 

fermankaracam@twitter.com 

twitter.com/fermankaracam 

facebook.com/fermankaracam 

 

Paylaş