Vahşi, Kaba ve Zorbalar

Vahşi, Kaba ve Zorbalar

Kültür Edebiyat

 Dün akşam geç saatlere kadar bekledim ve saydım, başta ABD’nin; Başkanı, Beyaz Saray sözcüleri, Pentagon, Dışişleri, Kongre Üyeleri yani Amerika’yı tam temsil yetkisi ve kısmen yetkisi olanları nerdeyse on farklı görüş serdetti ve tehditler savurdular. 

Emekli asker, büyükelçi ve diğer bürokratları, geçmişte Başkan adayı olanları saymıyorum.

Hele Başkan, hele Başkan...

Affedersiniz ama tam bir soytarılar karnavalındayız.

İnsanların evleri başına yıkılmış.

Vatanlarını, doğup büyüdükleri toprakları terk etmişler.

Aç, susuz, yaralı, gözü yaşlı yollara düşmüşler.

Bir ihtimal, belki, kupkuru canlarını kurtarmak için kendilerini denizlere atıyorlar, tel örgülere vuruyorlar bedenlerini. 

Buldukları ağaç kovuklarına, yıkıntılara, virane binalara can atıp oralarda hayata tutunmaya çalışıyorlar.

Namert kapılarına sığınıyorlar. 

Acımasız, merhametsiz, insafsızların ayakaltına mendil serip el açıyorlar.

Başlarını sokacak küflü, rutubetli, izbe bodrum altlarında, yer yataklarında yatmaya can atıyor, kimsenin beğenmediği, burun kıvırdığı işlere rıza gösterip, üç beş kuruşa çalışıyorlar.

Ahırdan bozma dam köşelerine mahkûm kalıp, açgözlü ev sahiplerine inanılmayacak kiralar veriyorlar.

İnsan bir kere düşmesin, düşmüşler.

Çaresiz ve kimsesizler.

Kimi yetim, kimi öksüz, kimi birkaç çocuğuyla dul, dünyanın bir yerlerinde tutunacak bir yer bulmak için dağılmış, per perişan olmuş haldeler.

Bütün dünya kapılarını onlara kapatmış.

Sığındıkları bazı toprak parçalarında, dikenli tellerle etrafları çevrilip, açlığa, susuzluğa mahkûm edilmişler.

Can havliyle o dikenli telleri aşıp, kucağında çocuğu ile yürüyenleri çelme takıp düşürmüşler.

Yokluk, yoksulluk, açlık ve kimsesizlik taşınabilir bir yüktür belki ama ya vatansızlık?

Bu insanlar vatansız kalmışlar, vatansız olmanın hiç bir kelime ile tarifi mümkün değildir.

Türkiye, bu vatansız insanlara kapısını açmış, bağrına basmış, vatanını ve ekmeğini onlarla paylaşmış fakat çevre topraklarda karanlık emperyalist odakların zulmü katmerlenince, Türkiye’ye olan göçler de artmış.

Türkiye, son derece insani ve haklı olarak bu insanlardan kendi topraklarına dönmek isteyenlere, kendilerine ait olan bir vatan parçası vermek istiyor.

Zorbaların ve zalimlerin beslemesi olup, mazlumları kendi vatanından kovanlara karşı, anlayacaklara dilden konuşmak istiyor.

Ancak Amerika, yıllardır, hiç bir devlet ciddiyeti ile bağdaşmayan bir tutum izliyor.

Kendi içinde birbirlerine karşı sergiledikleri kovboy hilelerini Türkiye’ye karşı da sürdürüyorlar.

Pervasız ve vicdansızlar.

Merhametsiz ve vahşiler.

Şımarık, kaba, zorba ve ahlaksızlar.

Verdikleri sözleri tutmuyorlar.

Yalancı ve ikiyüzlüler.

Ne mazlumları acımasızca sömürdükleri, ne de onları vatansızlığa mahkûm ettikleri umurlarında..!

İçimizden; kimini devlet kurma vaadiyle, kimilerine iktidar ve makam verme sözü ile kimini para ile satın alarak, kimine daha iyi bir din ve dünya vereceğini söyleyerek, kimini şantajla ve gücü ile zehirleyerek hainler ve teröristler ordusuna dönüştürdüğü karakter ve bilgi yoksunu, beynini iğdiş ettiği zavallılarla yıllardır Türkiye’yi içerden, dışarıdan kuşatmış durumdalar.

İçimizden kopardıkları, ittihat terakki artığı hainler güruhunun omuzlarında, öylesine yükselip, semirdi ve şımardılar ki, hem birbirleri ile hem de herkesle ciddiyetten uzak birer soytarı gibi konuşuyorlar.

Duyarsız ve pervasızlar.

Allah, bunların bu vahşi ve zalim medeniyetlerini, bu insanlıktan uzaklaşmış, hayvandan aşağı düşmüş, çukurda debelenen pis bedenlerini ortadan kaldırsın.


CÜMLEDEN CÜMLEYE...

Yanya’nın zaptı

513 sene evvel bugün, 9 Ekim 1431’de, Yanya’yı zapt etmiştik.

Sultan Murat, ordusuyla Selanik’ten sefere hazırlanırken, Yanya mümessilleri Selanik’e gelerek şehrin anahtarlarını teslim ettiler.

Yanya 481 sene Osmanlı idaresinde kaldı.


Bayrağımız Belgrad’da 

254 sene evvel bugün, 9 Ekim 1690’da Belgrad’a girmiştik.

1 Ekim’de başlayan muhasara sonucu, 9 Ekim’de ufak bir gedik açmaya muvaffak olundu.

Sadrazam Köprülü Fazıl Mustafa Paşa askerin başına geçti ve göğüs göğüse yapılan muharebelerden sonra şehre girmeğe muvaffak olundu, Osmanlı bayrağı Belgrad kalesinin burçlarına çekildi.

Feridun Fazıl Tülbentçi/ Geçmişte Bugün 

 

Ferman Karaçam - Haber 7 

fermankaracam@gmail.com 

fermankaracam@twitter.com 

twitter.com/fermankaracam 

facebook.com/fermankaracam 

 

Paylaş