Rasim Özdenören’in Aşkın Diyalektiği kitabı aşkı nasıl anlatıyor?

Rasim Özdenören’in Aşkın Diyalektiği kitabı aşkı nasıl anlatıyor?

Kültür Edebiyat

  Rasim Özdenören’in Aşkın Diyalektiği kitabı aşkı nasıl anlatıyor? 

 Rasim Özdenören’in Aşkın Diyalektiği kitabı aşkı nasıl anlatıyor?

Aşk, dostluk gibi değildir. Dostluk, karşılığını görmediği anda biter, onu tek taraflı olarak sürdürmenin imkanı yoktur. Oysa aşk, daha başlangıçta, karşılıksız olarak doğar.

Aşk bir yalvarmadır: Kalbin yalvarışıdır.

Doğallık aşk için bir hiçliktir, bir umut kırıklığıdır. Kendi çok özel koşullarını yaratamamış olan ilişkiye aşk diyemezsiniz. Her aşk kendine göre bir yapıttır. Her yapıt gibi onda da bütün bir insanlığı bulursunuz. Her aşk kendi içinde kendi varoluş koşullarını taşır ya da yaratır. O yüzden her aşk kendince büyük kendince önemlidir, kendi olmakla güçlüdür.

Bir kere âşık olduğuna karar veren kimsenin iç çatışması da başlamış olur. O, artık istikrarını yitirir. Onun bütün gayesi, sevgiliye kavuşma noktasında kilitlenir. Ona kavuşuncaya kadar giriştiği savaşımda başına gelecek zilletin izzetten farkı yoktur.

Aşk ve ölüm: Dünyanın ön kapısıyla arka kapısı. Bunlar bizde nasıl da çözülmezcesine birleşmiştir!

Âşık, âşık olduğunun bilincine sevgiliden ayrı düştüğü zaman varıyor.

İlâhî aşkta da, âşık, daha baştan Tanrı’ya kavuşmanın imkânsızlığını bilerek yola koyulur.

Sahip olamamak, uzakta kalmak, kalbin ve yüreğin ateşiyle yanmaktır aşkı diri ve ebedî kılan...

Gideceği yer belli bile olsa nereye gideceğini bilemeyen birinin şaşkınlığı ve hüsranıdır âşık kişinin payına düşen. Ama o, kendine düşen bu paydan, her nasılsa ve her zaman razı görünmektedir. Ne tuhaf!

Kalp, yöneleceği nesenesini bulamayacak olsa, bir başına ne işe yarayabilir? Onun yönelmesi, bu demektir ki, kendi nesnesine iştiyak duyması, onun devinmesidir... onun devinmesi kendi nesnesine ulaşma çabası, bu da aşk!!

Aşk belki de insanın yaşayabileceği duygular arasında en güzelidir. Olası duyguların en güzeli.

Aşık olan kişi önceden nasıl birine aşık olacağını bilmektedir. Belki bu biliş tümüyle bilinç düzeyine ulaşmamış olabilir ama en azından bilinçaltından kişi nasıl birine ilgi duyabileceğini kestirebilmektedir.

Aşk ve nefret, hayat ve ölüm, varlığın ve hayatın dinamiğini ve diyalektiğini oluşturan güçlerdir.

Çünkü aşk eylemi, daima biraz uzakta duran, biraz ulaşılmaz olan, ama daima vuslatı istenen nesneye yöneliktir.

Kimilerine bakarsanız aşk daima günah duygusuyla maluldür. Çünkü aşık maşukunu mabut (put) haline getirmekten sakınmaz.

Erkek kısmı duyularını tatmin ettikten sonra kadınla ilgilenmez, kadın bunu anlar anlamaz hayatının en büyük facialarından biri başlar.

Erkeğin kadın için arzudan başka bir şeyi olmaz; bu, kadını öldürür; kadının da erkek için sevgiden başka pek bir şeyi olamaz, bu da erkeği öldürür.

Gerçek hayatta, bir görüşte aşık olduğunu söyleyenlere bakılırsa, durumun, hiç de böyle olmadığını, bir bakışta aşık olunan kişinin, aslında, baştan beri aranmakta olanın, onu arayanın karşısına çıktığını söylememiz gerekiyor.

Aşkta maskelerimizi atarız, kapılarımızı ve pencerelerimizi ardına  kadar açarız, böylece orada güçlülüklerimiz kadar zayıflıklarımız da ortaya dökülür. Aşkta insan sakınmaz kendini, her türlü özelliğini hiç sorun çıkarmadan ortaya kor. Aşkta insan her yerde olduğundan daha gerçekçidir: Orada herkes bilir ve benimser ki her birey olumlu özellikleriyle olduğu kadar olumsuz özellikleriyle bireydir. Aşktaki rahatlık  neysem oyum rahatlığıdır.

Aşkın ölümü acıdır, kolun omuzdan kopması gibi acı verir. Bir yer  gelir, aşkın ölümüyle ilgili bir karar vermek gerekir. Ölüm kararını çok  zaman iki kişiden biri verir, ayrılma kararı ortak alınsa da genellikle  ortada kararlı tek bir kişi vardır. Aşkı daha çok biri bitirir ve o zaman her şey sonuna ermiş olur


 

Paylaş