Kılıçdaroğlu Neden Kampanya Yapmıyor?

Kılıçdaroğlu Neden Kampanya Yapmıyor?

Kültür Edebiyat

Başlıktaki soruyu görünce hemen akla şu gelebilir:“ Olabilir efendim ne var bunda, Cumhur İttifakının aktörlerinden biri olan Bahçeli de yapmıyor, Millet İttifakının öteki partileri de genellikle salon toplantıları ile yetiniyorlar.”Doğru.

Doğru, ama, burada kaçırdığımız önemli bir husus var; CHP bir ana muhalefet partisidir ve demokrasi denen sistemin olmazsa olmazıdır.

Eğer demokrasilerde ana muhalefeti temsil eden ve her seçimde banko %24 oyu olan bir parti, Türkiye genelini kapsayan ve yaklaşık 60 milyon seçmenin oy kullanacağı bir yerel seçimde seçmenin ayağına gitmiyorsa, bunda bir “bityeniği” aranmaz mı ?

Haydi diyelim ki, CHP, %24 olan kendi seçmenini çantada keklik gördüğü için onların ayağına gitmeye gerek görmedi peki, bu anlayışını daha önceki seçimlerde niye uygulamadı da böyle önemli bir seçimde mitingler yapmıyor, toplumun karşısına çıkmıyor ?

Başka bir şey daha var.

Kılıçdaroğlu bu seçimlerde partisi, kendisi ya da adayları hakkında konuşulanlara cevap verilmeyeceğini söylüyor ve adamlarını da bu konuda sürekli uyarıyor.

Mesela, Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mansur Yavaş hakkında bu günlerde ortaya çıkan son derece ciddi senet meselesine de sessiz kaldı.

Yani Kılıçdaroğlu, bırakalım, Cumhur İttifakının liderlerinden ana muhalefete yöneltilen eleştirilere cevap vermeyi, adayları hakkında meydana çıkan belgeleri bile cevapsız bırakıyor, en azından şu ana kadar cevap vermedi.

Gerçi Özgür Özel Meclis’te 8 Mart Kadınlar günü vesilesi ile ilgili düzenlediği basın toplantısında bu konuya da değindi ama, bu değini oldukça cılız ve bu kampanya sürecinde CHP’nin sessiz kalma sözünü bozacak bir nitelikte değildi.

Daha başka veriler de aranabilir fakat, elimizdeki bu iki veri CHP’nin, 31 Mart yerel seçimleri sürecindeki bu “sessizliğinin” bir “proje” olduğunu söyleyebiliriz.

Bir üst akıl tarafından realize edilen bu projenin üç önemli sacayağı var:

1- CHP, Cumhur İttifakının, bu seçimleri bir beka meselesi olarak göstermesinin içini boşaltmak istiyor.

Bunu da, bir yandan, bu seçimleri güya çok önemsemediğini, bunun bir yerel seçim olduğunu, bu seçim sonuçları ile hükûmetin değişmeyeceğini, öyle ise AK PARTİ’nin, AK PARTİ’ye ders vermek isteyen seçmenine daha mülayimce yaklaşılmasının doğru olacağını hesap ediyor.

Bu yaklaşım yani bu proje tutar mı, tutmaz mı bunu henüz bilmiyoruz fakat, şunu biliyoruz artık, CHP, bu seçimlerde -özellikle- büyük şehirlerdeki adaylarını da bu projeye uygun seçmiştir.

İstanbul adayı, mütedeyyin kesimin “kızgınlarını” avlamak üzere bir üst akıl tarafından önerilmiş hatta, dikte edilmiş en uygun adaydır.

Hani, rahmetli Özal demişti ya: “bir kişiyi bana, ANAVATAN PARTİSİ’ne almam için baskı yapılmıştır, tek bir kişi dikte edilmiştir o da Mesut Yılmaz’dır.” İşte bunun gibi.

2- CHP, kendi seçmeninden ziyade AK PARTİ seçmenini hedeflenmektedir çünkü CHP, en fazla alacağı % 26’lık bir oy oranı ile büyük şehirlerde seçim kazanamayacağını biliyor.

Öyle ise, kampanyalar yaparak ortalığın iyice ısınmasını, beka meselesinin o hararetli ortama getirilmesini değil tam tersine, mitinglerden uzak durarak seçimlerin “serin” bir havada geçmesini, bu vesile ile metedeyyin seçmeni tabir caizse “huylandırmadan” o seçmenin AK PARTİ’ye ders verme arzusuna çanak tutuyor.

Bu da, bugünkü CHP yönetiminin kendisinin aklının erceği bir taktik olamaz.

3- CHP Millet ittifakını olabildiğince sessiz ve derinden yürütmek zorundadır çünkü; ittifakın içinde yer alan partilerin her biri Türkiye’nin her bölgesinde farklı tepkiler alacak cinsten partilerdir.

Eğer bu kadar farklı unsuru yani: CHP,İP, HDP ve SAADET gibi her biri apayrı dünyalara mensup ve Erdoğan karşıtlığında bir araya getirilen bu partileri mitingler yaparak meydanlara doldursaydı hem bir yamalı bohça olduğu anlaşılacak ve hem de yukarıda söylediğimiz prensibe uymayacaktı.

Hiç şüpheniz olmasın bu da, CHP gibi hala, 1930’ların kafasıyla siyaset yapan yöneticilerin daracık ufkuyla bağdaşmıyor.

Gelelim işin esasına:zerre kadar şüpheniz olmasın, Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin başına getiren güçler, CHP’yi yavaş yavaş, Kemalistleri ürkütmeden dönüştürerek taşıyacak ve HDP ile, yani PKK/PYD ile bütünleştirecek önemli girişimlere imza atıyorlar.

Olmaz demeyin, şu anda Suriye’de neler yapıldığını görüyoruz, bunu yapanlar, Türkiye’de CHP’yi hedefleri için taşeron olarak neden kullanmasınlar?

Nitekim bütün bir dünyanın gözünün içine bakarak Türk ulusalcı Baykal’ı uzaklaştırıp, Kürt ulusalcı ve meşrep olarak PKK’ya yakın olan bir kişiyi yani, Kılıçdaroğlu’nu Atatürk’ün partisinin tepesine oturtmadılar mı?

Bir de şunu bilmek çok önemli: Hani sık sık, “Türkiye dışarıdan kuşatılmış durumdadır” diyoruz ya, emin olun, içeriden yapılan kuşatmanın onda biri dışarıda değil.

Asıl kuşatmayı içeriden yapıyorlar.


CÜMLEDEN CÜMLEYE....

“Yarabbi ! Derunumu her dem tazyik eden bu derin hüzün nedir ?

Seninle benim arama giren karanlık duvarların gölgesi midir?

Onu nasıl yıkıp senin nuruna kavuşayım ?

Bu karanlık duvar nedir ?

Peyami Safa/ M. Noraliya’nın Koltuğu

Ferman Karaçam - Haber 7 

 

fermankaracam@gmail.com 

fermankaracam@twitter.com 

twitter.com/fermankaracam 

facebook.com/fermankaracam  

 

Paylaş