Andımız; Dili Yok Kalbimin

Andımız; Dili Yok Kalbimin

Kültür Edebiyat

Türkiye bir adım atmayıversin kardeşliğe ve ümmetin birliğine doğru, hemen karanlıktan birileri çıkar ve yüreklerdeki kardeşlik filizlerini kırmaya, bağlarını koparmaya kalkarlar.Türkiye ne zaman ki Balkanlar’a, Kafkaslar’a, Ortadoğu’ya, Afrika’ya doğru bir adım atar, içimizdeki karanlığın prensleri de harekete geçer ve Türkiye’nin önünü kesmek için sinsice çalışmaya başlarlar.

 Türkiye bir adım atmayıversin kardeşliğe ve ümmetin birliğine doğru, hemen karanlıktan birileri çıkar ve yüreklerdeki kardeşlik filizlerini kırmaya, bağlarını koparmaya kalkarlar.

Türkiye ne zaman ki Balkanlar’a, Kafkaslar’a, Ortadoğu’ya, Afrika’ya doğru bir adım atar, içimizdeki karanlığın prensleri de harekete geçer ve Türkiye’nin önünü kesmek için sinsice çalışmaya başlarlar.

Türkiye üç milyon Suriyeli Arabı içine aldı, böylece bütün Arap aleminin kalbini kazandı ve Arap Halkları ile aramızdaki sahte tarihin kırgınlıklarını unutturmaya ve Casus Lawrence’ lerin, Sykes-Pikot’ ların, Şerif Hüseyinlerin yüreklerimize ve coğrafyamıza çizdikleri sun’i sınırları çöpe atmaya başladı ise, Abdülhamid’i Selanik’e gönderip ümmeti parçalayan Enver, Talât ve Cemal Paşaların akıl Hocaları da bir bir ortaya çıkmaya başladılar.

Türkiye, ne zaman ki, içimizdeki yerli, mütedeyyin ve beynini emperyalist işbirlikçilere satmamış Kürt’lerle birlik olup, dağlardaki deliklere pusu kurmuş ve Kürt kılığına girmiş PKK’yı bu ülkeden temizleyip, Kürtlerle kucaklaşmaya başladı ise, derhal ortaya çıkıp birliğimizi bozmaya başladılar.

Dikkat edin.

Türkiye ne zaman ki Barzani ile birlikte Süleymaniye’ye, Musul’a, Kerkük’e, Şam’a, Bağdat’a doğru Erdoğan’la kolkola yürümeye başladı ise Barzani’yi kandırıp yoldan çıkardılar ve yürüyüşü durdurdular.

Çünkü biliyorlar.

Bu uygarlığın üç anasırı vardır: Kürtler, Türkler ve Araplar.

Bu üç anasır bir araya gelmedikçe bu medeniyet asla ve kat’a ayağa kalkmaz, kalkamaz.

Bu coğrafya buna izin vermez.

Bu milletin tarihi buna izin vermez.

Bu milletin dini buna izin vermez.

Bu milletin geçmişi, hali ve geleneği, buna izin vermez.

Bu milletin hafızası buna izin vermez.

Bunu Moizler, Helgalar, Coniler, Valerialar, Hanslar, Amalyalar...biliyor, anlıyor ve gereğini yapıyorlar da, bir türlü bizim Ahmetler, Mehmetler, Zeynepler, Ayşeler anlamadık, anlayamadık ve gereğini yapamadık, yapamıyoruz.

Bu üç kavim yani Türk, Kürt ve Arap ne zaman bir araya gelip kucaklaşmaya başlıyorsa, hemen karanlıklardan birileri ortaya atılıyor, sahneye bir masa koyup, üstüne çıkıyor ve hançerelerini yırta yırta öğürmeye başlıyorlar: Türküüüümmm.

Ve kucaklaşma bitiyor.

Böylece Türk kendi evine.

Kürt kendi evine.

Arap da kendi evine dönüyor.

Ve başlıyorlar birbiri için Moizlerin eliyle düşmanlık tohumları ekmeye, birbirini yemeye.

Yalan mı, söyleyin, hadi susmayın, söyleyin.

Kırk yıldır bu memleketin dağını taşını bombalayıp durmuyor muyuz?

On binlerce Kürt ve Türk gencini kendi ellerimizle toprağa verip ardından Türkçe, Kürtçe ağıtlar yakmadık mı ve hala yakmıyor muyuz ?

Bir asırdan fazladır Türkler Araplara, Araplar Türklere düşman gibi bakmıyor muyuz?

Bu ümmetin çilesi ne zaman bitecek, söyleyin ?

Osmanlıyı yıkmaya ırklardan, kavimlerden başladılar ve parçaladılar.

Bizi bölüp, küçük küçük parçalara ayırıp kene gibi kanımızı emiyorlar farketmiyoruz.

Bizi birbirimizden soğutuyorlar, durup aval aval yüzlerine bakıyoruz.

Bizi birbirimize kırdırıyorlar, anlamıyoruz.

Bizim, sahneye çıkıp onları altetmemizi, yenmemizi engelliyorlar, görmüyoruz.

Aslında, biliyor musunuz, ben sizin gerçekten Türk olduğunuza da inanmıyorum.

Gerçek Türk kanı Osmanlı’nın damarlarında dolaşıyordu.

Bütün bir zalimleri 624 yıl diz çöktürdü önünde.

Ama şimdi; Londra, Paris, New York banliyölerinin önünde mendil açmış dilenen Türkler, Kürtler, Araplar, Zenciler, Afganîler, Pakistanlılar... sizin kanınıza dokunmuyor.

Bu mudur Türk kanı ?

Siz ancak el kadar Kürt çocuklarını okul önlerindeki betonların üstüne dikip, Türküm diye bağırtıp, bu milletten nefret ettirirsiniz.

Ettirdiniz de.

Doksan yıl, yüz yıldır bunu yaptınız.

Şimdi Kürtlerle Türkler kucaklaşmaya başlayınca yine sahneye çıktınız.

Müslüman denen insanımız da; bu kadar tecrübe, bunca yıllık zelil yaşantı, ezilme, sefalet, açlık, sürgün ve birbirlerine kırdırılma oluyorken, hala uyanıp bunun sebebini bilmiyor, düşünmüyor ve gereğini yapmıyorsa, çek kuyruğunu gitsin.

Müstehakız.

Bunu da hakettik;

Ben de Türk’üm.

Asırlarca birbirinin çadırlarına akın üstüne akın düzenleyen ve sonunda parçalanıp moskof zulmüne, Çin zulmüne hep birlikte boyun eğen topraklardan, Ahıskadan sürgün edilip geldim.

Üç dört gün evvel de Ahıska’daydım.

Ahıska’da ki o meşhur, dünyanın en büyük kalelerinden birini yapmış olan Osmanlı’nın kale içindeki her yanı, haçlarla hapsedilen boynu bükük Camii’sine ve Medreselerine biletle girip, haç’ın galibiyetini kutlarcasına göğe fışkırttıkları damla damla suların altında abdest alıp, kopasıca ırkçı kafamı ve alnımı kardeşlerim Recep Garip ve Yaşar Bayar’la birlikte, namazı yasakladıkları için, Gürcü askerlerden korka korka, soğuk betona dayayıp, hıçkıra hıçkıra secde ettik.

Müstehakız.

“ Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime...”

Ya da Mehmet Akif’ce mi demeliydim ?

“ Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem; Dili yok kalbimin , ondan ne kadar bîzârım !

 

Ferman Karaçam - Haber 7 

 

 

fermankaracam@gmail.com 

fermankaracam@twitter.com 

twitter.com/fermankaracam 

facebook.com/fermankaracam  

 

 

Paylaş