Hicret

Hicret

Kültür Edebiyat

 1439 yıl geçmiş. Vahyin ilk geldiğinden bugüne ise, yaklaşık bir buçuk asır. Bir an için, günlük uğraşılarımızdan sıyrılıp geriye gidelim ve şöyle bir soru soralım kendimize:Yaratanımız (cc) Kuluna, Resulüne yani Peygamberimize (as) hicret emri vermemiş olsaydı, Müslümanlar Mekke’de mücadelelerine devam etselerdi, her şeye rağmen direnselerdi neler olurdu? 

Birinci ihtimal: müşrikler Müslümanları sindirir, susturur ve yeni bir oluşuma izin vermez, ezer geçerlerdi.
Yaratmak, hayat vermek ve öldürüp diriltmek yalnız kendisine mahsus olan Kudret, adı esenlik ve barış olan İslam dinini murat ettiği için buna izin vermedi.
İkinci ihtimal: Müslümanlar galip gelirdi (ki, bu zayıf bir ihtimal) fakat bu durumda eski çürümüş, lâdini, ahlaksız ve adaletsiz toplumsal yapı ve kurumları ehlileştirip sadeleştirmek hem daha fazla zaman alır ve hem de arı duru bir İslami oluşum ortaya konamazdı.
Ciddi bir kaos yaşanırdı.
Bugün, yaklaşık bir buçuk asır sonra bize ulaşan berrak bir sosyal doku, bu kadar sade ve anlaşılır olamazdı. 
Ayrıca insan karakteri örselenir, müşrikler karşısında zayıf ve azınlık kalır, zedelenir ve İslam’ın; “Müslüman , İslam’ı öyle canlı ve diri yaşa ki seni öldürmeğe gelen, sen de dirilsin “ anlayışı olan o özgün ve özgür karakter ortaya çıkamazdı.
Dünya hayatını bir imtihan gezegeni yapmayı ve haklıyı haksızdan, adaleti zulümden ayırmayı dilediği yani, siyahın beyazdan net olarak ayrılmasını, anlaşılmasını murat ettiği için, anlaşılan o ki, Yüce Kudret buna da izin vermedi
Ve Medine’de alışılmışın, bilinen ve o güne kadar yaşananların dışında;
yeni, özgün, farklı, sade ve ahlaklı bir sosyal doku oluşturuldu.
Bu sosyal dokunun temelleri; sosyal, iktisadi, siyasi, bireysel, hukuki meseleleri ilgilendiren ayetlerle temellendirildi.
Ünlü, zengin ve güçlü kavimler, aşiretler, şahıslar takva üstünlüğüne dayalı tek millete yani Ümmet’e dönüştü.
20’ye yakın kavim arasında 47 maddelik bir “Medine Sözleşmesi” ile, farklılıkların birlikte yaşamasına dair insanlığın ilk sözleşmesi yapıldı ve tatbik edildi.
Kardeşlik anlayışı kök saldı ve insanlar arasında mükemmel bir güven tesis edildi. 
Bölüşüm ve paylaşım ekonomisinin temelleri atıldı.
Adil ve ahlâki bakımdan güçlü kurumlar oluştu.
Öylesine sade ve kendine mahsus bir “sistem” oluşturuldu ki mekanların ve coğrafyanın bile adları değişti mesela Yesrip yani, Fesat anlamına gelen şehrin adı Medine oldu. 
Mektuplar vasıtası ile bir yandan devletlerle iletişim kuruldu öte yandan devletlerarası hukuki anlayışın temelleri atıldı.
Hicretle birlikte Medine’de, Kur’an’ın rehberliğinde, Peygamberimizin öncülüğünde komşuluk, dostluk, paylaşım, tevazu, adalet, eğitim, ticaret, alışveriş, aile, birlikte yaşama, barış, ibadet ...gibi her konuda İslam’ın en özgün, en ahlaklı, en doğru örnekleri ortaya kondu. 
Hemen hepsi kendine yani İslam’a özgü olan bu örnekler, Efendimizin oluşturduğu sağlam karakterli insanlar tarafından ayet ayet hayata geçirilmiştir. 
Hicret ve Hicret’le birlikte başlayan Medine yaşantısı; ötelerin rengini, desenini, çizgisini bu dünya hayatına taşıyarak nakşeden insanlığın en büyük ve emsalsiz devrimidir. 
İnsanlık aleminin bu en yüce devrimini gerçekleştiren insanlar bunu; anadan, babadan, candan, canandan, evden, eşyadan, paradan, servetten ve bizim şu anda terk etmekten korktuğumuz ne varsa hepsinden vaz geçerek gerçekleştirdiler. 
Kur’an rehberliğinde ve Önder öncülüğünde; önce herkes kendi içinde başladı yolculuğa ve bu yolculuk sırasında içinde gördüğü kiri, pası temizledi ve arındı.
Sonra çevresini ve halka halka uzakları arındırdılar. 
Ve 1439 yıl sonra bize ulaştırdılar, teslim ettiler.
Şimdi sıra bizde.
Lafla değil icraatla, biz de, önce içimize doğru yolculukla yola koyulalım.
Gerisi gelir.
1440 ile yepyeni bir başlangıç yapalım, haydi Bismillah...
 
Ferman Karaçam - Haber 7 

 

fermankaracam@gmail.com 

fermankaracam@twitter.com 

twitter.com/fermankaracam 

 

Paylaş