Önyargıları sesimle yok ediyorum

Önyargıları sesimle yok ediyorum

Müzik

Burcu Uyar, ünü ülke sınırlarını aşmış bir opera sanatçımız. Soprano. Türkiye’de aldığı eğitimlerle opera kariyerine Paris’te devam ediyor. Bütün hayatını operaya adayan Uyar, bugüne dek Fransa’da çok az önyargıyla karşılaştığını, bu önyargıları da sanatının gücüyle sildiğini söylüyor.

Dünyaca ünlü soprano Burcu Uyar, bugüne dek Berlin, Hambourg, Leipzig, Karlsruhe, Mannheim, Kiel, Stuttgart, Düsseldorf, Salzbourg, Milan, Floransa, Roma, Bari, Padoue, Bologna, Nantes, Tours, Marseille, Toulon, Athènes, Tel Aviv, Gand, Liège, Londres, Copenhague gibi büyük opera sahnelerinde sahne aldı. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda Şan ve Opera bölümleri mezunu olan Uyar, kariyerine Avrupa’da devam ediyor. Yurt dışında kariyer yapmanın zor olduğunu ancak çalışarak bu zorlukları aştığını söyleyen Uyar, “Bugüne kadar yok denecek kadar az önyargıyla karşılaştım. Eğer başarılıysanız insanlar sizin önünüzde eğiliyor, sizi alkışlıyor. Sanatın kazandığını gördüm. Sanatın gücüyle önyargılar siliniyor” diyor.


İlk profesyonel sahne deneyiminiz ne zaman oldu?


İlk profesyonel sahne deneyimim İzmir’de 2000 yılında oldu. Hoffmann’ın Masalları’nda Olympia rolünü canlandırdım. 2002 yılında Olympia rolü ile Milano’daki Aslico yarışmasını kazandım. Ödül olarak İtalya’nın Brescia, Cremona, Como ve Pavia operalarında bu rolü seslendirme görevini üstlendim. 2004’te Fransa’daki CNiPAL opera stüdyosuna kabul edildim.


Operayla ilk nasıl tanıştınız?


İzmir Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’ndeyken sesimi güzel bulan değerli bir öğretmenimin önerisi ile şan dersleri almaya başladım. O sıralar İzmir operasında oynanan Verdi’nin La Traviata operasını ilk defa izledim. Bu benim opera dünyası ile ilk göz ağrımdı. La Traviata’nın hem müziği hem konusu beni derinden etkilemişti. Çok sonra Fransa, Almanya, İtalya’da La Traviata’yı önemli operalarda söyleme şansını elde ettim. Bu yüzden La Traviata ve Violetta rolü benim için çok özeldir.


REKABETLE İLGİLENMİYORUM


Opera camiasında nasıl bir rekabet var? Bu rekabetle nasıl baş ediyorsunuz?


Rekabet veya bu gibi şeylerle ilgilenmiyorum. Sadece işime konsantreyim. Kendi yolumda ilerliyorum. Zorluklar yaşıyorsunuz ama mesleğinizi en iyi şekilde yapıyorsanız mutlaka fark ediliyorsunuz. Ben çalışarak fark edildim ve bu zorlukları aştım.


Dünyada Türkiye opera sahnesinin nasıl göründüğünü anlatabilir misiniz?


Dünyadan bakınca Türkiye opera sahnesini pek tanımadıklarını söyleyebilirim. Birçok insan bana ‘Türkiye’de opera var mı, inanamıyorum’ diyor. Yurt dışında söyleyen arkadaşlarımızın büyük bir sorumluluğu var. Biz bir nevi tanıtım elçileriyiz çünkü. Bizim görevimiz bunu anlatmak ve imkanlarımız, yeteneklerimiz olduğunu söylemek.


Türk olduğunuz için ön yargılarla karşılaştınız mı?


Yok denecek kadar az önyargıyla karşılaştım. Eğer başarılıysanız insanlar sizin önünüzde eğiliyor, sizi alkışlıyor. Sanatın kazandığını gördüm. Çok az karşılaştığım önyargılar da temsil sonrası siliniyor. Sanatın gücü! Ayrıca ülkemi temsil ediyor olmak gurur verici.


Violetta’yı ilk ne zaman canlandırdınız?


Avrupa’daki kariyerim 2006’da Gece Kraliçesi’yle başladı. Violetta’yı da ilk defa 2007’de Fransa’da söyledim. Bir opera müdürü bana şans vermek istedi. Daha önce deneyimim olmadığını biliyordu ama bendeki yeteneği gördüğü için bu rolü verdi.


OPERA BENİM HAYATIM


Opera sizin için ne ifade ediyor?


Opera benim hayatım. Bütün hayatımı opera için adadım. Tutkum, aşkım... Hayatım bunun üzerine kurulu. Bütün ailem de benden desteğini hiçbir zaman esirgemedi.


2006’da, 4. Leyla Gencer Şan Yarışması’nda üçüncülük ödülünü kazanmış olmanız kariyerinizi nasıl etkiledi?


Yarışma bana çok büyük kapılar açtı, bir sürü insanla tanıştım, inanılmaz bir deneyim oldu. Bu deneyimden sonra Avrupa birinciliklerim oldu. ALDECA ve DEBUT yarışmalarında birincilik ödülleri aldım. 2011 yılında Donizetti Klasik Müzik Ödülleri Yılın Kadın Opera Yorumcusu ödülü ve 2014 yılında Türkiye’nin ilk kadın opera sanatçısı Semiha Berksoy’un anısına verilen ödülü aldım.


En çok sevdiğiniz besteciler kimler?


Jules Massenet, Giacomo Puccini, Giuseppe Verdi, Gaetano Donizetti, Charles Gounod, Frederic Chopin, P.I.Tchaikovsky, Antonin Dvorak Mozart, Beethoven, Bizet...


Bugüne kadar operada hangi rolleri seslendirdiniz?


Lucia (Lucia di Lammermoor-Donizetti), Violetta (La Traviata-Verdi), Gilda (Rigoletto-Verdi), Mimi (La Boheme-Puccini), Rusalka (Rusalka-Dvorak), Larissa (II Trionfo di Clelia-Gluck), Juliette ( Romeo et Juliette-Gounod), Manon(Manon Massenet), Olympia, Giuletta, Antonia, Stella (Hoffmann’ın Masalları-Offenbach) Konigin der Nacht (Gece Kralicesi-Mozart) Donna Anna (Don Giovanni-Mozart), Carmina Burana (Soprane-Orff) Dialogue des Carmelites (Constance-Poulenc) sayabilirim.


Seslendirmek için hayalini kurduğunuz roller var mı?


Aslında birçok hayalimi gerçekleştirdim ama tabii ki şimdiye kadar söylemediğim ve söylemeyi istediğim roller var. Örnek vermem gerekirse Marguerite, Desdemona, Turandot, Il Trovatore, Madame Butterfly gibi rolleri canlandırmak isterim.


Rolüme kaptırıyorum


Nasıl bir çalışma disiplininiz var? Sesinize dikkat etmek için neler yapıyorsunuz?


Bizim mesleğimizde miktorofn filan olmadığı için enstrüman vüxucdumuz. Çok bağırmamanız lazım çok diklkat etmemiz lazıım . Hasta olmamanız laızm çok iyi bir tekniğin olması lazım ki uzun süre kullanabilmek gerekiyor sesi. Çok yormadan çalışmalar yapmak lazım. Bir keman sanatçısı de sabahtan akşama kadar çalar ama biz sabahtan akşama kadar söyleyemeyiz. Sesi yormamak lazım. Sportif bir meslek. Vücudunuza dikkat etmeniz lazım. Nefes desteği olması lazım. Bütün hayatınız boyuınca dikkat etmeniz lazım. Pek çok etken var.


Sahnede yaşadığınız en unutulmaz anınızı hatırlıyor musunuz?


Kızıma hamileyken La Scala Milano’da ve Berlin Deutsche Opera’daki şarkı söylediğim zamanlar benim için unutulmaz anlardır. İlk sahneye çıktığımda o kadar heyecanlanmıştım ki kalbim güm güm atmıştı. Sonrasında sevinç gözyaşlarına boğulmuştum ve iyi ki de bu mesleği seçmişim diye düşünmüştüm. Bir de ilk kez Lucia söyleyecektim. Temsil sırasında sahnenin bir bölümüne gitmemem gerektiği, sahne dekorunun üstüme düşebileceğini söylediler ama ben bu bilgiyi sahne heyecanıyla unuttum. Israrla o tarafa gidiyorum. Hatta delirme sahnesinde herkes beni çekiştiriyor ben ısrar ediyorum. Temsil sırasındaki uyarıları da duymuyorum. Role kaptırmıştım kendimi. Bir kazanın eşiğinden döndüm.


Kendinizi role kaptırdığınız çok olur mu böyle?


Kaptırmayı seviyorum. Rolün ruhunu vermeyi, kelimelerin insanlara geçmesini istiyorum. Sadece harika ses tonları çıkarmak değil ruh ve duygu da önemli benim için.


Bu bir başlangıç


Türkiye’yi temsil ediyor olmak sizin için bir misyon adeta. Aynen öyle. Ben asla politika yapmıyorum. Benim politikam sanatımı yaparak ülkemi tanıtmak. Böyle bir görevim var. Bunu sonuna kadar yapmaya çalışıyorum. Ülkem arkamda olursa daha da güçlenecektir. Bu sebeple aslında 9. İstanbul Uluslararası Opera Festivali’ne davet almam gurur verici oldu. Bu bir başlangıç, umarım devamı gelir. Yurt dışında çok sahne aldım ama ülkemde çok nadir söyledim. Amacım ülkemde de çok fazla iş yapmak. İkisi arasında denge kurmak istiyorum.


İlk defa Fransızca seslendireceğim


Şu an hangi operaya hazırlanıyorsunuz?


Ren Nehrinin Perileri (Offenbach) Laura, başrolü ilk defa Fransızca olarak seslendireceğim. Bu zamana kadar hep Almanca olarak seslendirilmiş. Öncelikle temsiller Fransa’nın TOURS Operası’nda yapılacak. Promiyer, 28 Eylül 2018’de ve bunun DVD’sini de yapacağız. Daha sonra aynı eseri İsviçre’de seslendireceğim.


Harun Karabuç  / Yeni Şafak

 

Paylaş