Sayın Fakıbaba, Deniz Bitmeden Yetişin
15 Eylül’de av yasağının kalkmasıyla birlikte balıkçılarımız "Vira Bismillah" diyerek denizlere açıldı.
Marmara'ya elli yıl sonra Uskumru balığının yeniden avdet
etmiş olmasını saymazsak bu yıl da, şu ana kadar balıkçılarımızın
beklentilerine cevap verecek bir sonuç alacağımızı ne yazık ki göremiyorum.
Uzun sayılabilecek bir süre Karadeniz'i dolaştım.
Fındık'tan sonra bu bölgemizin en önemli geçim kaynaklarından
biri olan balıkçılıkla ilgili, işin emekçisi olan bazı kişilerle çeşitli
görüşmeler yaptım.
Bütün bunlara baktığımızda öyle görülüyor ki, Türkiye'nin,
deniz ürünleri ile ilgili kanun ve yönetmeliklerini yeniden elden geçirmesi
gerekiyor.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Ahmet Eşref
Fakıbaba'nın av mevsimi başlangıcında kurallara uymayarak, 13 cm'den küçük
balıkları avlayanlara verdiği ceza bütün balıkçıların yüreğine su serpmiş.
Fakat bu alanda katedilecek daha çok yol olduğunu da bilmemiz
gerekiyor.
Üç bir yanı denizlerle çevrili olan ülkemizde yaşayan
binlerce esnaf balıkçılıkla, diğer su ürünleriyle ve bunlara bağlı olarak
üretilen mal ve hizmetlerle geçimini sağlıyor.
Eğer bu alanla ilgili, bugünkü yasa ve yönetmeliklerle ve
uygulamalarla devam edersek, öyle görülüyor ki çok kısa zaman içerisinde balıkçılığımız
bitme noktasına gelecek.
Aldığım notlardan bazılarını sıralayacağım ama en başta
yazacağım notu hemen hemen her gittiğim yerde bir şikayet olarak işittim.
Hopa'dan kendisiyle konuştuğum Aslan Reis bu konuyu şöyle
dile getirdi: " Altmış yıllık ömrümün çoğunu bu denizlerde geçirdim,
geldiğimiz noktan bakınca şunu görüyorum, eğer zaman geçirmeden tedbir almazsak
bir iç deniz olan Karadeniz'de önümüzdeki yıllarda balık bulamayacağız.
Balıkçılığımızın en can yakıcı sorunu şu: bizim Karadeniz'de
balıkçıların yüzde doksanına yakını küçük esnaftır.
Bugün ortaya çıkan gırgır dediğimiz büyük gemilerle yapılan
balıkçılık, bizim küçük esnafın bir yılda yaptığı hasılatı bir kaç saat
içerisinde yapıyor.
Bu dev tekneler, son teknoloji ürünü alet edevatla mücehhezdir
ve balığı değil denizi bitiriyorlar.
Karadenizdeki balık türlerinin hemen hemen hepsinin yemi
hamsidir. Hamsi olmazsa diğer balıkların üreyip gelişmesi mümkün değildir. Bu
dev tekneler ise attığı binlerce metrelik ağlarla küçük büyük demeden denizi
kuruturcasına balığı avlamaktadır.
Ne var ki, daha yavru olan bu yüz binlerce ton hamsi telef
edilmektedir.
Bu balığın ne kendisi yenecek şekilde karaya ulaşmış ne de
diğer balıkların yaşamasın için onlara yem olmuştur ve ne de küçük esnafın
tutacağı balık kalmıştır denizde.
Bu durum sürdürülebilir değildir, Karadeniz'de balığı ve
küçük esnafı yok etmektedir.
Esasen okyanuslarda avlanacak bir donanıma sahip olan bu dev
teknelerin bizim denizlerimize sokulması bile başlı başına bir sorundur.
Öte yandan, Karadeniz'de zaten diğer denizlerimize oranla
sayıları çok daha fazla olan yunuslar da hamsi balığını tüketmektedir. Bu
durumda ileriki yıllarda, Karadeniz'in geçim kaynaklarından biri ve ülkemizin
de ayırıcı özelliklerinden biri sayılan hamsi balığını bulmak mümkün
olmayacaktır."
Sadece Hopa ve civarını değil, Karadeniz'i, diğer
denizlerimizi mil mil bilen, Türkiye'nin balıkçılığı üzerine kafa yoran Aslan
Reis ve diğer deniz emekçilerinden aldığım notlardan diğerleri ise şöyle:
15 Eylül'den önce Marmara'da lamba yakan, ışıkla balık
avlayan büyük tekneler için göstermelik değil gerçek cezalar verilmelidir.
Büyük teknelerin avladığı ince yem balıkları yüzünden
denizlerimizde büyük balık kalmayacaktır.
Kaçak avcılık yapan teknelerin çekileceği yedi emin limanları
olmalıdır, zira, sahil güvenlik limanlarına bağlanan cezalı tekneler yakılıp
bedeli, memurlara ödettiriliyor.
Ayrıca devlet, bunlar için tazminat ödemek zorunda kalıyor.
Üç kasa kaçak balık için verilen ceza miktarı ile on bin kasa
kaçak balık için ödenen cezanın miktarı aynıdır, bin üçyüz lira.
Her denizin kendine göre ayrı ayrı yönetmeliği olmalıdır,
çünkü her denizde üreme zamanı, ürün çeşidi, beslenme şartları farklıdır.
Denizlerimizde tıpkı Japonya ve diğer ülkelerde olduğu gibi koruma alanları oluşturmalıyız,
herkes rast geldiği şekilde, önüne gelen yerde avlanamamalı.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Orman ve su İşleri
Bakanlığının yetki karmaşası balıkçı esnafına zarar veriyor, buna bir son
verilmeli.
Son olarak, yine birinci maddeye atıf yapan bir madde ile
bitirelim. Balıkçılar, bu büyük tekneli, lambalı ve son teknojiyle donatılmış
avcıların kısa zamanda denizlerimizi bitireceğini, hiç değilse diğer ülkelerde
uygulanan kota sisteminin getirilmesini istiyorlarlar.
Ve Fakıbaba'dan umutlu olduklarını, denizler bitmeden Fakıbaba'nın bu konuları çözeceğine inanıyorlar.
Ferman
Karaçam - Haber 7