Oruçla Dönüşüm ve Müftülerimiz
Bugün, rutin yaşantımızın içine sükûnetle inen bir aylık Ramazan ayının ilk günündeyiz.
Hepimizin, tüm İslam Aleminin Ramazan'ını tebrik ediyorum,
ümmete sıhhat, afiyet ve diriliş, insanlığa da huzur ve barış getirmesini
niyaz ediyorum.
Eşya sultasına boyun eğmiş, teknoloji esaretini kanıksamış
bir hayatın kıskacına sıkışan bedenlerimizi bu ezici mengene esaretinden
kurtarmak üzere geldi ramazan.
Bunaltıcı ve umutları azaltıcı bu hayata manevi bir iklim
meltemi sunmak üzere geldi oruç.
Ne var ki, Orucu da gündelik yaşantımızın sıkıcı ve
renksizliği ile birlikte yaşarsak onu anlamaktan uzaklaşırız.
Çünkü oruç, insanı bulunduğu yerin bir adım ilerisine
taşımak üzere geliyor yani hem bizi değiştirip dönüştürmek hem de dönüşen
halimizle bizi daha yükseğe çıkarıp, olduğumuzdan daha değerli bir
pozisyona ulaştırmak istiyor.
Biz de oruçla birlikte, oruca doğru değişip
dönüşmeliyiz.
Oysa çoğunlukla bizler orucu değiştirmek ve onu kendimize
uydurmak, rutin yaşantımızın bir parçası haline getirmek eğilimindeyiz.
Bu bizim, eşya saltanatı altında ezikleşen çağdaş insan
profilimizin karakteristik özelliğidir.
Bulunduğu pozisyonu korumak.
Elindekileri kaybetmekten korkmak.
Bu sebeple, üstten bakmak, üstten baktıkça değerlerini
yitirmek.
Ve nihayet değersizleşmek.
Hırs ve tamahı tüm insanî değerlerin üstüne çıkararak bencil
ve kibirli haliyle başka canlılara benzemeye başlamak yani aşağıya doğru
düşmek.
Kısaca buradaki temel soru şu:
İnsan mı orucu değiştirip kendi seviyesine indirecek yoksa
oruç mu insanı aşağılardan alıp yükseklere çıkaracak?
Orucun asıl gayesi insanın dünyevîleşen, kirlenen,
eşyalaşan, para ve hırs sonucu değişip aşağılara inen yapısını müthiş bir irade
direnci ile yukarılara, yücelere taşımaktır.
Böylece bizler insan olarak arınmayı ve yücelmeyi istemeli,
kendimizi orucun isteğine bırakmalıyız.
Bugüne kadar yaptığımız gibi; israfla, lüksle, şatafatla ve
onun ruhuna uygun olmayan davranışlarımızla onu kendimize uydurmaya
çalışmamalıyız.
Bizler bu gayreti göstermeliyiz ama öte yandan, orucun
bizden istediklerini bize anlatmak için ortalıkta dolaşan güya din adamı
kılıklı kişilerden bazıları insanımızı oruçtan ve ibadetlerden
soğuttular.
Asıl ortaya çıkması gerekenler ise hala ortalıkta
görülmüyorlar.
Mesela Müftüler.
Tamam anlıyorum, eski Türkiye'de müftüler eski devletin
birer memuru idiler.
Giden gelen evraklara imza atan, yukarıdan gelen emirleri
harfiyen uygulayan, müftülüğüne bağlı personelin giriş çıkışlarını
denetleyen,
bildiğimiz eski Türkiye'nin memurları işte, yerinden
kalkmayan protokol robotları.
Şimdi öyle mi?
Artık yeni, yepyeni bir Türkiye var.
Bu yeni Türkiye'de devletin memuru değil, Milletin
hizmetkarı olan, olması gereken çalışanlar vardır, olmalıdır.
Müftülerimiz eski Türkiye'nin üzerlerine serptiği ölü
toprağından sıyrılmalılar, ortaya çıkmalılar, halkın içine girmeliler.
Mesela bu Ramazan'da mahalle mahalle gezip, yanlarına
imamlarımızı da alarak iftar sofralarımıza oturmalılar.
Fakiri, yetimi, muhaciri, açı, açıkta olanı müftülerimiz
bulmalı, tespit etmeli, ilgilenmeli, sahip çıkmalı.
Toplumun sorularına sofralarının başında cevaplar vermeli
Müftülerimiz.
Toplumun kafasındaki soruların cevapları sofra sahibinin
yüzüne ve yetkin bir şahıs tarafından verilince toplumdaki iddia edilen ayrışma
sona erer.
Müftülerimiz sahaya inmeli.
Müftülerimiz halkın içine girmeli.
Müftülerimiz eski Türkiye'nin kendilerine biçtiği atalet,
hımbıllık, tembellik rolünü artık terketmeli.
Müftülerimiz, artık tüm dünyada giderek değer krizi yaşayan
insanın ayağına gitmeli ve insanı değerleriyle buluşturmalıdır.
Masa başından insana hitap etmek, mimberlerden vaazu
nasihatte bulunmakla olmuyor ve olmayacaktır.
Bu Ramazan'la birlikte bütün müftülerimiz garip gurebanın
kapısını çalıp, birlikte iftar sofrasına oturmalı ve onların zengin dünyası ile
buluşmalı.
Buluşmalı ki bu halk, bu toplum ve bu ümmet de gerçek
değerleri ile, gerçek dindarları ile buluşup orucun özünü kavrasın.
Elbette sadece Ramazan ayı ile sınırlı kalmamalı müftülerimizin bu girişimi, bu Ramazan bir milat olmalı ve artık bütün müftülerimiz devletin memuru değil, bu halkın, bu ümmetin yüreklerindeki dünyayı ışıltacak kandilleri tutuşturan birer diriliş meşalesi olmalı.
Ferman
Karaçam - Haber 7