LİDERLİK VE ERDOĞAN - 8

LİDERLİK VE ERDOĞAN - 8

Kültür Edebiyat

Anlatmak istediğimiz şudur: Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra kitleleri çekip çevirecek, kitlelerin üzerindeki ölü toprağını silkeleyecek, onlara yeni ufuklar gösterecek, onları kendisine ve yapmak istediklerine inandırıp hafızalarını tazeleyecek, tüm toplumda bir heyecan dalgası oluşturacak, fikir ve düşünce yapısıyla Anadolu insanının büyük çoğunluğunu kucaklayacak uzun soluklu bir lider çıkmadı.

Bunun temel sebeplerinden biri;


büyük ve yıpratıcı savaşlar sonucunda kurulup ayakta kalmaya çalışan genç Türkiye Cumhuriyetinin ana omurgasına karşı gösterilen acımasız laik ve ulusalcı  tavırlardır.


Bu sert ve acımasız tavır hem İttihat  ve Terakki'nin Osmanlı toplumunda uyguladığı gibi toplumu ayrıştırmış hem de " ümmet/millet " olma vasfının kaybına yol açmıştır.


Bu vasfın yeniden ortaya çıkması için yazan ve toplumda rağbet gören Mehmet Akif, Said'i Nursi , Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Arif Nihat Asya, Yahya Kemal, Nurettin Topçu, Nuri Pakdil .....gibi isimler görmezden gelindiği, hapislere atıldığı için, halk da sevdiği bu insanlara karşı eza yapanları sahiplenmemiş, onları adam yerine koyup tek başına uzun yıllar iktidar yapmamıştır.



Halbuki Recep Tayyip Erdoğan ise tam tersine, halk çoğunluğuna hitap eden ve sevilen ve ekol olmuş, insan yetiştirmiş bu şahsiyetleri çok önemsedi.


Erdoğan'ın önemsediği bu isimlerden biri de şüphesiz Sezai Karakoçtur.


Sezai Karakoç, bir büyük uygarlığın peşinde 83 yıllık ömrünün tamamını adamış yılmaz, yenilmez bir hakikat savaşçısıdır.


Düşüncede, sanatta, edebiyatta ve hali hayatında seksen yıldan fazla bir ömrün bütün soluklarını o yüce hakikatın yollarında verip almıştır.


Diriliş ekolünün kurucusudur.


Binlerce insan yetiştirmiş, yüz milyonlarca satıra göz nuru akıtmış, emek vermiştir.



Aşkının peşine düşmüş yiğit bir süvari gibi, atından hiç inmemiş, dünya hayatı için ayakları yer yüzüne basmamış ama yeryüzüne onurlu bir hayatı armağan etmiştir Sezai Karakoç.


Güllerin Efendisinin (as) izindedir.


Sevgi Uygarlığının peşindedir.


Yazmak ve okumak gibi ağır bir yükü omuzlayarak yani dağları sırtlayarak dağlara tırmanan Mücahit bir emekçidir Sezai Karakoç.


Yıkık hanlardan ve hamamlardan gerçek tarihe yol bulan ve hakikat Uygarlığı'na giden bu yolu, Uygarlığın mensuplarına gösterip, onları dirilişe çağıran bir uygarlık savaşçısıdır O.


İşte bu çağrıyı, Sezai Karakoç'un bu çağrısını duyan dirilişçilerden biridir Erdoğan.


Daha ilkokul sıralarında bu çağrının en güçlü adaylarından biri olduğunu şu sözleriyle göstermektedir :


" İlkokul beşinci sınıftayken Din Kültürü derslerimize giren okul müdürümüz İhsan Aksoy, o dersteki başarım sebebiyle bir gün omzumdan tutarak beni sınıfın penceresine yaklaştırdı.


Haliç'in karşında bir yeri göstererek ' seni o gördüğün okula gönderelim ' dedi.


Orası, İstanbul İmam Hatip Okulu idi."



Erdoğan sadece aile ve eğitim bakımından değil her açıdan diriliş okulunun en uygun şahsiyetlerinden biridir. O, Cumhuriyet Türkiye'sinin kendisinden önce gelmiş Menderes, Özal ve Erbakan dışındaki geriye kalanlar gibi halkına tepeden

bakmamış, halkını küçümsememiş, halkın değer yargıları ile içten içe alay etmemiş tam tersine, halkın değer yargılarını baş tacı etmiş, halkının dertlerini kendi derdi bilmiştir. Hatta bizim halk dediğimiz, Anadolu insanının içinden çıkmış,

Anadolu insanının yaşadıklarını yaşamış bir liderdir ve Anadolu insanının bizzat kendisidir O.


Şu ifadelerine bakıldığında ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır:


"...Akşamdan bayat simit alırdım.


Annem onu buhara yatırırdı.


O zaman simit on kuruştu.


Ben iki buçuk kuruşa tanesini alır, beş kuruşa satardım. Ayrıca okulda da kartpostal satardım. O zamanın parasıyla haftada beş lira taksitle ilk kitabımı aldım. "


"... İmam Hatip dönemim benim herşeyimdir. Hayatımın çizgisini, çerçevesini hep orada kazandım. Vatan aşkını, insanları sevmeyi, bu ülkeye hizmeti, ibadet etmeyi, sadece Allah için sevmeyi, zulmetmemeyi, çevre bilincini, sosyalleşmeyi

, dayanışma şuurunu, kendim için istediğimi başkası için de isteme zevkini bana İmam Hatip Lisesi öğretti...."


Bu satırların sahibi olan Recep Tayyip Erdoğan'ın şu satırların sahibi olan büyük mütefekkir Sezai Karakoç'un yaptığı şu çağrıya uymaması mümkün müydü?


"....Ayağını tekrar Arza bas, şiddetle bas, kuvvetle bas ki başını yükseltebilesin ve seni hiçbir şeytan veya cin pençesi yerinden söküp atamasın.


Gel gel ki, beklenmektesin. 21. yüzyılın beklediği kimse değil, sensin.


Geri gelmen çetin olacaktır belki. Ama gelmek zorundasın. Gelecek zaman sana gebedir, sen de ona gebesin. Doğum sancısına katlanmayı göze alamayan ana, hiçbir zaman doğuramayacaktır. Sen her türlü doğum sancısına katlanacak güçtesin....."


Ayrıca Erdoğan, Sezai Karakoç'un bu çağrısını anladığını, buna önem verdiğini, benimsediğini ve içselleştirdiğini en önemli kongrelerinden birinde göstermiştir.


Başbakan olduğu sırada AK PARTİ'nin 4. Olağan kongresinin açılışını Sezai Karakoç'un şiirlerinden biri ile açtı.


"Sürgün ülkeden Başkentler Başkentine" adını taşıyan bu şiirde Karakoç sanatının, dünya görüşünün, samimiyetinin, davasının ve entelektüel birikiminin bütün inceliklerini nezih bir dille, incelikli ve duygulu bir üslupla dille getirmiştir.


Erdoğan da bu şiiri aynı incelik, üslûp, dil ve samimiyetle okumuştur. Bu büyük buluşma ve bütünleşme milyonlarca insanı etkilemiş, gözlerini yaşartmıştır.


(Devam edecek)




Ferman Karaçam - Haber 7



fermankaracam@gmail.com


fermankaracam@twitter.com


twitter.com/fermankaracam


facebook.com/fermankaracam




 

Paylaş