Liderlik ve Erdoğan - 4
Necmettin Erbakan’a gelince;
Necmettin Erbakan’a
gelince;
Yukarıda adı geçen ve tam
olarak lider olduğunu söyleyemediğimiz şahıslar mevcut olan toplum yapısı
üzerinden iktidarı hedeflemiş veya iktidara gelmiş kişilerdir.
Ancak Erbakan, yeni bir
toplum inşa etmek üzere yola çıkmıştır.
Daha açık bir ifade ile
Erbakan; Osmanlı'dan modern Türkiye Cumhuriyet'ine geçerken toplumda neredeyse
tamamen tıkanan ana damarları açma girişiminin adıdır.
O'nun, İmam Hatip Liseleri
kanalı ile yürüttüğü bu girişim sayesinde tıkanan ana damarlar açılmış, toplum
yeniden hafıza tazelemiştir.
Bu sebeple, Erbakan'ın
durumu diğerlerinden hem çok farklı hem de önemlidir.
Çünkü o, bir lider olmanın
ötesinde aynı zamanda bir fikir ve eylem adamı olmuş, kitlelere "yeni
şeyler" söylemiştir.
Bu yeni şeyler, daha
sonraki yıllarda amaçlanan ve hedeflenen şekilde hem toplumsal bir çekirdeğe
dönüşmüş ve hem de bu nüvenin içinden yetişecek liderliklerin temelini
atmıştır.
Öte yandan
Erbakan,
milliyetçi
duyguları Cumhuriyet Döneminde fazlaca gelişmiş ülkemizde ve Osmanlı sonrası
tüm Osmanlı Coğrafyasında İslam Düşüncesi açısından bir olmazsa olmazı
yani
ümmetçiliği
ilk kez dile getiren, yoğuran ve toplumun bu konudaki hafıza kaybını gideren
şahsiyet olmuştur.
Bu açıdan
Erbakan, Cumhuriyet Tarihinin, İslamda kardeşliği ilk kez Türkiye gündemine
yeniden taşıyan Parti lideri olmuştur.
Üzerindeki rejim ve toplum
baskısına rağmen,
kat ettiği mesafeyi ve
Türkiye'nin bugünlere gelişindeki payını dikkate aldığımızda Erbakan’ın önemli
bir lider değil aynı zamanda önemli bir ilim adamı, devlet ve siyaset adamı
olduğunu da söylemeliyiz.
Recep Tayyip Erdoğan'a
gelirsek;
Erdoğan da aynı ana
damarın yani mütedeyyin kesimin içinden çıkmıştır.
Bu kesimin içinde
Necmettin Erbakan'ın "yeni şeyler" söyleyerek mayaladığı toplumsal
çekirdeğin tam da içinden, Erbakan'ın üstüne titrediği İmam Hatip Liselerinden
birinde yetişip gelmiştir ve bu ana damarın kılcal damarları olan;
İstiklâl
Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Büyük Doğu davasının mimarı Necip Fazıl
Kısakürek, Diriliş ekolünün kurucusu büyük şair ve mütefekkir Sezai Karakoç,
emeğin yüce bir değer olduğunu tek başına büyük bir ordu gibi haykıran Nuri
Pakdil, Hareket ekolünün gözü pek savaşçısı Nurettin Topçu, Cumhuriyet
Türkiye'sinin önemli Şair ve Devlet adamı Yahya Kemal Beyatlı, büyük Şair Arif
Nihat Asya gibi çok önemli kaynaklardan beslenmiştir.
Bu
kaynakların her biri kendi çapında ve kendi alanında İstikbal'in
"Büyük Türkiyesi" için hayatlarını ortaya koyarak ve Üstat Necip
Fazıl'ın deyimi ile ciğerlerinden kalemlerine kan çekerek yazmışlardı.
Recep
Tayyip Erdoğan da bu üstatların "kanları" ile yazdıklarını ve onlarca
aynı idealist yolun yolcusu isimsiz kahramanın emek ve gayretlerini iyi
özümsedi.
Hemen her
konuşmasında, mitinginde, Başbakan olduğu sıralardaki kongre açılışlarında bu
özümseyişin sonuçları olarak söz konusu yazar, şair, düşünür ve devlet
adamlarının isimlerini ve eserlerini dile getirmiştir ve hala da getirmektedir.
Erdoğan, bu
anlamda Mehmet Akif Ersoy'un "Asım'ın Nesli" diye adlandırdığı
ve hayalini kurduğu ideal neslin bir ferdi olduğunu yaşayarak
kanıtlamıştır.
Akif,
hayalini kurduğu bu nesli Köse İmam'ın oğlu üzerinden şöyle dile getirmektedir:
" ...Hocam, evladına
benzer bulamazsın arasan,
Görmedim ben bu kadar dört
başı mamur insan,
Ne büyük hilkat o Âsım, ne
muazzam heykel ! ...."
Dedikten sonra Âsımın
İmanına dikkat çekerek babasına yani Köse İmam'a seslenmeye devam eder Akif :
"... Yalınız göğsünün
eb'âdı mı sandın yüksek?
İn de a'mâkına bir bak, ne
derinmiş o yürek !
Dalgalandıkça içinden
taşan İman Deniz'i,
Dökülen hisleri gör:
incilerin en temizi...."
Bu mısraların ardından
Âkif, Âsım'ın bilgi ve irfanına dikkat çeker:
"...Sonra
irfanı için söyleyecek söz bulamam;
Oğlanın bildiği, öğrendiği
her şey sağlam..."
Recep Tayyip Erdoğan'ın
bugüne kadar yaptığı uygulamaların, kullandığı dil ve üslubun, ortaya koyduğu
eser ve geleceğe yönelik hedeflerinin;
Mehmet Akif'in hayal
ettikleri ile örtüştüğünü görmemiz mümkün:
".....Milletlerin yükselip
ilerlemeleri, mesut olmaları için, iki kudrete sahip olmaları lazımdır.
Bunlar: marifet ve fazilet
yani; ilim, bilgi, teknik, ustalık, hüner ile yüksek hasletler, iyi huy iyi
ahlaktır.
Marifet, halkı mutlu
kılacak bütün maddi sebep ve imkanları temin eder. Fazilet de bu maddi
imkanların, memleketin hayırlı yolda yükselmesi için güzelce kullanılmalarını
sağlar.
Eğer bir ümmette, marifet
yani ilim ve teknik kudreti yok ise, o sadece fazilet ile yükselemez....bunun
tersi de olabilir.
Bir millette marifet
vardır da fazilet yani iyi ahlak yok ise, işte bu hal o millet için
ölçülemeyecek kadar büyük bir felakettir. Sırf maddeye dayanan ilerleme
insaniyeti mahveder, beşerin ruhunu zehirler...."
Mehmet Akif, içinde
bulunulan mevcut şartların iç açıcı olmadığını vurguladıktan sonra, Asım'ın
Nesli'ne şöyle seslenmeye devam eder:
(Devam edecek)