Ferman Karaçam - 17 Ağustos'ta Aramızdan Ayrılanlara

Ferman Karaçam - 17 Ağustos'ta Aramızdan Ayrılanlara

Kültür Edebiyat

Gece engin, gece sessiz, gece ıssız, gece deli bir fişek gibi yıktı göğsümüzün duvarlarını. Geceye bıraktık gözyaşlarımızı, geceye ektik fidelerimizi. Gece, bir sulu aynanın koynunda saklıyor yarım kalmış sıcacık uykularımızı. Yıldızlar avuçlarımıza dökülüyor. Mahşeri bir uğultu ve kıyametten bir cüz; ayaklarımızın altından vuruyor kaburgalarımıza ve yağmur yağıyor. Yağmur yağıyor ve sen güzelleşiyorsun yüreğimin derinliklerinde.

Gece engin, gece sessiz, gece ıssız, gece deli bir fişek gibi yıktı göğsümüzün duvarlarını.

Geceye bıraktık gözyaşlarımızı, geceye ektik fidelerimizi.

Gece, bir sulu aynanın koynunda saklıyor yarım kalmış sıcacık uykularımızı.

Yıldızlar avuçlarımıza dökülüyor.

Mahşeri bir uğultu ve kıyametten bir cüz; ayaklarımızın altından vuruyor kaburgalarımıza ve yağmur yağıyor.

Yağmur yağıyor ve sen güzelleşiyorsun yüreğimin derinliklerinde.

Toz - duman içinde kaybolan o türkü çağlayanı, ince güzel parmakların, zeytin karası gözlerin, beni feleğin çarkından geçiren, platin ışıklarla donanmış bakışların, içime hüzün akıtan gülüşlerin, yorulunca sırtımı yasladığım asırlık çınar gibi duran omuzların, beni dirilten sesin, şu enkaz denen duvarın, betonun, tuğlanın, kiremitin, masanın, koltukların, yemek tabaklarının, karyolaların, çekyatların, televizyonların... Hepsi birbirine benzeyen bu zalim eşya yığınının altında mı duruyor?

Oysa biz onlar uğruna ne sıkıntılar yaşamıştık.

Şimdi bunlar senin o gül gibi nazik bedenini ezdi.

Geride, üstüne kokuların bulaşmış bir - iki küçük mektubun kaldı elimde. Bir de öfke ile yazdığın birkaç yazı.

Sahaflarda bir bayram arefesi kalabalığında terk ettiğimiz kitaplarsa, boynu bükük kalanlarımızın içinde en çok acı çekenlerdir sanıyorum.

Bu enkaz denen eşya, demir ve beton yığını iş makinelerinin dokunmasıyla birlikte dayanılmaz bir toz yağmuruna dönüşüyor.

Belki bu yüzdendir her on - onbeş dakikada bir gerçek yağmur yağıyor. Yağmur bir anda çok hızlı, çok sulu yağıyor ve ortalama yarım saat sürüyor. Diniyor, tekrar başlıyor.

Yağmur yağdıkça sen güzelleşiyorsun, yağmur senin saçaklarından damlıyor sanki.

Yeşil, canlı, pırıl pırıl gülümsüyorsun hayata.

Bir solukta kapındayım.

Koyu kahverengi boyalı demir kapının üzerinden bahçenize bakıyorum. Ses yok.

Kapıyı itiyorum, açılıyor.

Hızla içeri giriyorum, yoksun.

Etrafa bakınıyor ve yaşadığını düşünüyorum.

Fakat bu kesin değil.

Geceyi başka bir yerde geçirmiş olabilirsin.

Bunu hatırlamak deprem sarsıntısından ve mahşeri uğultudan daha beter sarsıyor bedenimi.

Ruhum bahçe kapısının iki yanındaki duvarlara vuruyor kendini.

Kalbim umutsuz bir acıyla çırpınıyor, çırpınıyor.

Boynuma astığın bu acı çağlayanıyla, bu çırpınışla şimdi hangi kapıyı çalabilirim.

Aklıma o kapı geliyor.

O kapı; en büyük ve en sağlam kapı; Allah'ım sen koru, Allah'ım sen onu bana bağışla.

Ferman KARAÇAM

 

Paylaş